Seçim sonrasında
Türkiye'yi yoğun bir
ekonomik gündem bekliyor.
Bu gündemi iki ana başlığa ayırabiliriz: Makroekonomi ve
kalkınma gündemleri. Bir de bunların her ikisini de ilgilendiren ara alanlar var.
Geçen hafta açıklanan veriler sanayi üretimindeki
büyümenin önceki aylara göre yavaşladığını ortaya koysa da diğer veriler ekonominin ısınmış olduğunu gösteriyor. Seçim sonrasında makroekonomik alanda en önemli gündem maddesi cari açık ve ekonomik ısınmanın dizginlenmesi olacak.
Mayıs ayında
TÜFE enflasyonunun çekirdek enflasyonla birlikte sıçraması bu önlemlerin aciliyetini gösteriyor.
Yani, yeni hükümet sıradan
seçim sonralarında olduğu gibi sorun ekonominin hızlandırılması değil yavaşlatılmasını amaçlayacak. Popüler deyimle ekonominin daha makul ve sürdürülebilir büyüme oranlarına "yumuşak inişi" sağlanmaya çalışılacak. Bunu üçüncü bir şekilde daha ifade edebiliriz. Büyümenin kaynağının iç
pazar değil dış pazar haline getirilmesi, iç talebin yavaşlatılması, işletmelerin dış talebe yönlendirilmesi gerekecek.
Merkez Bankası,
kanuni görevleri arasında olmamasına rağmen cari açığın dizginlenmesi sorumluluğunu üzerine almış görünüyor. Muhtemelen seçimden sonra da bu durum devam edecek.
Merkez Bankası, munzam karşılıkları bu seviyelerde tutarak ya da yükselterek
kredi genişlemesini yavaşlatmaya çalışıyor. Bu
politika şu ana kadar istenen sonuçları vermiş görünmüyor. Seçimden sonra Merkez Bankası başka
araçları devreye sokmak ya da başka bir yönteme kayma ihtiyacı duyabilir. Her halükarda, yeni hükümetin Merkez Bankası dışı aktörleri devreye sokması gerekecek. Bütçe dengeleri bu yıl oldukça iyi gidiyor. Bunda gelirlerdeki artışın aktiviteye paralel olarak hızlı yükselmesinin, buna karşılık seçimlere rağmen harcamaların sınırlı artmasının rolü oldu. Seçime giden bir hükümetin bu disiplini göstermesinin yeterince takdir edildiğini söyleyemiyoruz.
Maliye dengelerinin iyi gitmesi seçim sonrasındaki kurulacak hükümetin elini rahatlatacak. "Kalkınma" başlığı altındaki ana gündem maddeleri sanayi stratejisi (ve alt türevleri) ve bölgesel kalkınma ile ilgili olanlar.
Sanayi Bakanlığı son dönemde oldukça aktifti. Sanayi stratejisi dokümanı ile ilgili bu köşede bazı övgülerle birlikte eleştiriler de yer almıştı. Ancak önemli olan uzun süredir ilk defa
Sanayi Bakanlığı'nın üzerinde konuşulan bir strateji oluşturmaya çalışmasıydı. Türkiye uzun süredir ilk defa sanayileşmeyi konuşur oldu. Yeni dönemde bu konuda
bakanlığın kararlılıkla konunun üzerine gitmesi gerekiyor.
"Türk arabası," "Türk makinesi" hamasette kalmamalı. Geçen dönemde atılan, kamu ihalelerinde
yerli ürünlere avantaj sağlanması gibi önlemlere yenileri eklenmeli. Sektör stratejileri çalıştırılmalı. Bölgesel kalkınma konusu da önümüzdeki dönemde önem kazanmaya devam edecek. Türkiye bazı gelişmişlik endekslerinde
Arnavutluk ya da
Makedonya ile aynı seviyede. Bu, bir tarafı
Avrupa diğer tarafı ise
Afrika seviyesindeki bölgesel göstergelerimizin ortalamasının alınmasından kaynaklanıyor. Aşağıdaki bölgelerin yukarı çıkartılması ortalamayı hızla yükseltecek. Büyük kentlerdeki birikmeyi de yavaşlatacak. Bölgesel Kalkınma Ajansları geçen dönemde tamamlandı. Şimdi bunların sonuç üretmeye başlaması nın sağlanması gerekecek. "Aradaki" konular ise istihdam, teknolojik
gelişim ve sosyal güvenlik ve sağlık
bütçesi.
Ekonomi soğutulurken istihdam nasıl artacak? Teknolojik gelişimde nereye gidiyoruz? Sosyal güvenlik ve sağlık bütçesi bir taraftan gelişimi desteklerken diğer taraftan nasıl
kontrol altına alınacak? Bunlar da hükümetin gündeminde olacak ana konular.
QE3 olacak mı?
ABD ekonomisinden gelen haberler kötüleştikçe QE3 istekleri başlıyor. QE2'nin ABD ekonomisine pek faydası olduğu söylenemez. Ancak olmasaydı durum daha da kötü olabilirdi. Şimdilerde yeni bir parasal gevşetme operasyonunun tartışılmasının ana sebebi bu.
Yeni bakanlıklar
Bu konuyu burada çok tartıştık.
Hükümet bir kanun hükmünde
kararname ile yeni yapıyı açıkladı. Yapılan düzenlemede bir türlü katılamadığım bazı noktalar var. Öncelikle
Gümrük Müsteşarlığı ile iç ticaret birimleri arasındaki bağlantıyı kuramıyorum bir türlü. Bu birimleri bir araya getirmekle ulaşılacak amacı da anlayamıyorum. İkincisi ve daha önemlisi;
teşvik uygulama Genel Müdürlüğü ile Dış
Ticaret Müsteşarlığı'nın bir araya getirilmesi doğru bir karar olmakla birlikte bu birimler neden Sanayi Bakanlığı'ndan ayrı tutuldu? İhracatımızın yüzde doksanı sanayi ürünüyken ve Teşvik Uygulama tamamıyla sanayiyi ilgilendirirken bu birimler neden Sanayi Bakanlığı'ndan ayrı tutuldu? Üçüncüsü bakan yardımcılığı müessesesi ile ilgili. Hem müsteşarlı hem de bakan yardımcılığı sistemi literatüre katmak ilginç olsa da bunlar arasındaki
yetki ve "alan" dağılımının sorun ortaya çıkarması muhtemel. Yeni düzenlemede en doğru karar ise TÜBİTAK'ın Sanayi Bakanlığı'na bağlanması olmuş. Bu faaliyetlerin Sanayi Bakanlığı altında yeniden düzenlenmesi gerekebilir.
Türkiye'nin
Ursula Plassnik vetosu
Eski
Avusturya Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik'in Avrupa
Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (
AGİT) Genel Sekreterlik adaylığı Türkiye'nin vetosuyla suya düşmüş. Plassnik'e geçmiş olsun. Türk hariciyesine de tebrikler.
Uluslararası kurumlarda bu tür duruşlar bir ülkeye ille de prestij kazandırmaz. Ancak, diğer ülkelerin Türkiye'yi ciddiye almasına yarar. Hatırlayacaksınız Plassnik Türkiye'nin AB adaylığına Osmanlı'nın Birinci
Viyana kuşatmasına yani beş yüz sene öncesine atıfta bulunarak karşı çıkmıştı. Avrupa'da Türkiye üzerinden siyasi
sermaye toparlamaya çalışan önemli bir güruh var. Türkiye'nin bu tür konularda hassas olduğunu göstermesi bu tür çevrelerin "eğitiminde" faydalı bir araç.
Cezayir'in
özgürlük oylamasında Fransa'yı destekleyen ya da Kosova'nın bağımsızlığında
Sırbistan tarafını desteklemeyi öneren çevreler Türk dışişlerine ve Türkiye'ye
hizmet etmediler. Türkiye önceliklerini ve taleplerini daha açık ifade etmeye devam etmeli.