Süleyman Demirel’in sık sık başvurduğu harika bir meseldir:
İp
cambazı direklerini batılı bir kasabada kurup, eline denge sırığını alıp sırat köprüsü misali ipte yürümeye başladığında, izleyiciler yürek ağızda izlerlermiş: ‘Ha geçti, ha geçecek!’
Söz konusu olan insan hayatı, selameti tabii...
Aynı cambaz direklerini şarkta bir kasabada kurduğunda izleyiciler yine yürek ağızda izlermiş, ama bir başka beklentiyle: ‘Ha düştü, ha düşecek.’
Şarklı kafanın yüzlerce yıllık uykusundan bir türlü yılamayışını bu bakış farkı güzel anlatıyor.
***
Pazar günündeyiz ya,
CHP lideri
Kemal Kılıçdaroğlu’na daha liderlik yolculuğunun başında
olmasına rağmen açılan yaylım ateşinin nedenlerini bir başka fıkrayla anlatalım.
Fakir köylü, ahırındaki samanlıkta bir kutu bulmuş. Kapağını açmasıyla içinden bir cin çıkmış, dile gelmiş: ‘Dile benden, ne dilersen!’
Köylü yakınmış: ‘Şu benim komşu... Bende dört
inek var, onda sekiz. Benim iki mislim
kazanıyor, üzülüyorum.’
Cin, ‘Kolay’ demiş; ‘Hemen dört inek de sana vereyim.’
Tam sihirli değneğini kaldırmışken, köylü ‘Aman dur’ demiş, ‘Şimdi fazladan dört inekle kim uğraşacak? Onunkilerden dördünü öldür.’
Şarklı zihniyet, çoklukta değil, yoklukta eşitliği marifet sayar. Sürekli daha az çalışıp ayakta kalmanın hesabını yapar, üretip ilerlemenin değil.
***
Üçüncü fıkra; o da bilinir aslında:
Adam ölmüş, öbür dünyaya gitmiş. Günahlarıyla sevapları eşit çıkınca bir melek ‘Biraz
bekleyeceksin, yeniden hesaplayacağız’ demiş, bu arada sana etrafı gezdireyim.’
Cehennemin kapısından bakarken adam içeride kaynayan dev kazanları görmüş. Başlarında zebaniler, çıkmak isteyenlerin başına bir balyoz vurup geri gönderiyorlar.
‘Bu nedir?’ demiş adam. Melek, ‘Her milletten gelenleri bir kazana koyduk’ demiş, ‘Haliyle kaçmak istiyorlar, Bizim görevliler de engelliyor.’
‘Peki şu kazanın başında niye hiç zebani yok?’ diye sormuş adam.
‘Ha o mu?’ demiş Melek; ‘Ona Türkleri koyuyoruz, biri çıkmaya çalıştığında nasıl olsa diğerleri bacaklarından tutup aşağı çekiyor’.
***
Aslında bu fıkraları 2002 yazında
Tayyip Erdoğan için de anlatmak mümkündü.
Anadolu ve Rumeli, kendisini giderek maddi-manevi fakirleştiren yönetimlerden yaka silkmiş, kavgayı değil, uzlaşma içinde çözümü vaad eden ‘
Şiir okuyan adamı’ bağrına basmıştı.
İstanbul matbuatı ve İstanbul matbuatının havalı kalemleri bunu görüyorlar, ama görmezden geliyorlardı. (Tayyip Erdoğan’ın AK Parti’sinin açık arayla birinci olacağını gösteren ilk anketi rahmetli Erhan Göksel’in ilan ettiğini ve ilk kez Radikal’de benim yazdığımı daha önce söylemiş miydim?)
Belki böylesi daha güvenliydi, bilemiyorum, insan psikolojisidir. Belki de Necmettin
Erbakan gibi,
Tansu Çiller gibi çok açık veren politikacılarla uğraşmak daha kolaydı matbuattaki müesses nizam açısından.
Deniz
Baykal, Türkiye’nin son otuz küsur yılına damgasını vurmuş, iyi yetişmiş bir
siyasetçidir. Bir yol kazasıyla yerinden olmuş, yerine Meclis’teki üç sözcüsünden birisi olan (yani paraşütle gökten düşmemiş, zaten CHP sistemi içinde yer alan) Kemal Kılıçdaroğlu gelmiştir.
Kılıçdaroğlu, aslında Baykal’ın üstü kapalı ve belki farklı dengeleri gözettiği için satıraralarına yerleştirdiği sözleri ilk günden itibaren açık seçik, kısa, kolayca anlaşılabilir ve sakin sakin, onlardan biri olarak söylemeye başladı.
Başbakan Tayyip Erdoğan hükümetini eleştirdi, ama kavgacı bir üsluba henüz hiç düşmedi.
Bekir Coşkun’un dün Habertürk’te yazdığı gibi, siyasette bazen üslup, nasıl söylediğiniz, ne söylediğinizden de önemlidir. Ama Kılıçdaroğlu önemli şeyler de söyledi.
Yüzde 10 barajının kaldırılmasından asker-siyaset ilişkilerine daha
sivil bir bakışa, sosyal
demokrasinin çalışanları kollayan yönünü öne çıkaran, bununla birlikte
türban gibi netameli bir soruna vicdanla yaklaşan bir çizgi izlemeye başladı.
PKK ile mücadelede partizanlık yapmayan bir tutum alıyor ve ister görün, ister görmeyin, katılın, katılmayın Anadolu ve Rumeli onu da bağrına basmaya başladı.
Ama müsesses nizamın, matbuattaki nizamın da şimdi farklı muktedirleri var.
Belki de bu yüzden,
iktidar çevreleri (illa siyasi iktidarın kendisi anlamına gelmiyor) Kılıçdaroğlu’nun üslup farkıyla CHP’de estirdiği rüzgâra şarklının cambaza baktığı gibi bakıyor: Ha düştü, ha düşecek.
Düşmese, geçse, iktidardakiler dâhil, herkesin bundan çıkarı var. Çünkü güçlü muhalefet, güçlü demokrasi demek, ama bunu gören kim?