BASINA AKREDİTASYON

Kurumların medyaya açık, ya da örtülü akreditasyon uygulaması uzun vadede zarar veriyor


Önce Fehmi Koru'ya cevap vermek lazım. Dün Yeni Şafak'ta benim de ismimi andığı yazısında Genelkurmay'ın koordinasyonunda düzenlenen terörizm sempozyumunda Michael Rubin'in olup olmadığını soruyordu. Sözünü ettiği toplantı, Ankara, Bilkent'te 10-11 Mart tarihlerinde düzenlenen İkinci Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği Sempozyumu. Michael Rubin ise, ABD düşünce kuruluşları arasında Bush yönetimine en yakın neo-con, yeni-muhafazakâr çizgide bilinen American Enterprise Institute araştırmacılarından. Türkiye'deki İslamcı-laik çatışması üzerine en çok yazan, yazdıkları en çok tartışılan Amerikalılar arasında. Rubin'i en son geçtiğimiz haziran başında İstanbul'da Harp Akademileri'ndeki bir güvenlik sempozyumunda davetli olarak görmüştüm. Şimdi, Koru'ya yanıt vereyim: Bilmiyorum. Görmedim. Dahası, Rubin'in oraya da davetli olup olmadığını merak etmedim. Bu belki bir eksikliktir, ama benim başka haber önceliklerim vardı, onlara yoğunlaştım. Koru orada olsaydı, o da kendi haber önceliklerine yoğunlaşacak, yapılan konuşmaları, açıklamaları kendi zihin süzgecinden geçirecek, farklı sorular soracaktı. Bunun neticesinde Türk kamuoyu küresel terörizm ve uluslararası işbirliğinin yanı sıra, örneğin benim özel olarak odaklandığım siyaset-asker ilişkileri üzerine daha çok yönlü oluşmuş olabilirdi. Nitekim, geçtiğimiz yıl CHP lideri Deniz Baykal'ın davetiyle birlikte izlediğimiz Münih'teki uluslararası güvenlik konferansında, bakış farklılıklarının oluşan ortak kanıyı nasıl zenginleştirdiğini görmüştük. Fehmi Koru orada değildi. Öğrendiğime göre davetli değildi. Davet Genelkurmay tarafından yapılmıştı. Genelkurmay'ın medya akreditasyon uygulaması, karargâh dışında üniversite ortamındaki uluslararası sempozyumda geçerli olmuştu. Mevcut haliyle akreditasyon uygulamasını zaman ve mekân uygun oldukça üst düzey askeri yetkililerle konuşmaya gayret ediyorum. Zaten bu konuda Basın Konseyi'nin da aldığı bir karar ve Genelkurmay'ı akreditasyon ölçülerini açıklama daveti var. Halen akreditasyon uygulanmasından etkilenen ve etkilenmeyen medya kuruluşlarının okur ve sayıları (Mevcut hükümet döneminde TMSF'den yeni sahiplerine devredilen kuruluşlarla birlikte) arasındaki fark giderek kapanıyor. Sanki ezelden beri varmış gibi kabul edilen akreditasyon uygulaması aslında 28 Şubat sürecinden bu yana söz konusu. Bir konuşmamızda Fehmi Koru, o döneme kadar Genelkurmay'da en üst düzeyde ve bazen mahrem toplantılara (o dönem) Zaman Ankara Temsilcisi olarak davet edilen birkaç gazeteci arasında bulunduğunu, basın toplantılarına, PKK ile mücadelenin anlatıldığı gezilere çağırıldığını anlatmıştı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile samimiyetine, geçen yıl Vaşington'daki Türkiye Büyükelçiliği'ndeki davette tanık oldum. Uygulama, aslında Orgeneral İlker Başbuğ'un Genelkurmay İkinci Başkanı olduğu dönemde hafifledi. Örneğin, Mustafa Karaalioğlu 2004 yılında (o dönem) Yeni Şafak Ankara temsilcisi olarak Başbuğ'un basın toplantısına davetli olarak katılmıştı. Ancak Karaalioğlu, daha sonra gazetelerindeki bir yazarın "ne yani, çağırmayacak mıydı?" gibilerinden meydan okuması ve bir başka yazarın Genelkurmay önünde adeta "zafer hatırası" mahiyetinde bir fotoğraf çektirmesi ardından davetlerin yeniden kesildiğini söyledi. Aslında sadece Genelkurmay değil, pek çok kurum akreditasyon uyguluyor. Örneğin Başbakan Tayyip Erdoğan (Başbakanlık muhabirleri için uygulanandan söz etmiyorum) program davetlerinde, Genelkurmay'ınki gibi açıktan değil, örtülü akreditasyon uyguluyor. Başbakanlığın da Genelkurmay gibi, etrafındakileri seçme konusunda öznel değerlendirmeleri ve bunlar için gerekçeleri var. Çoğulcu toplumlarda daha çok soru, daha çok fikir ve eleştiri, daha çok zenginlik ve daha az hata demektir. Hata yapan, hatasında ısrar eden gazeteci(ki bunlar yalan haber, ısrarla hakaret, ısrarla kural ihlali gibi ölçüler olabilir) sonuçlarına katlanır. Ama onun dışında akreditasyon uygulamaları, açık ya da örtülü, kısa dönemde uygulayanı rahatlatıyor görünse de, uzun vadede kamuoyunun sağlıklı oluşmasına engel oluşturduğundan zarar verir. Bu nedenle düzeltilmesinde yalnızca basın özgürlüğü değil, demokratik işleyiş açısından da fayda var.
<< Önceki Haber BASINA AKREDİTASYON Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER