Avrupa Birliği
Ankara Temsilcisi Büyükelçi Marc Pierini’nin
Türkiye ile
İran’a BM yaptırımı oylaması konusunda yaşadıkları stratejik sürprizi bir daha yaşamak istemedikleri, bunun için daha sıkı
diyalog istedikleri yolundaki sözleri dünkü Radikal’de yayımlandı.
Deneyimli diplomat Pierini, aynı zamanda AB’nin Türkiye ile strateji, ticaret, enerji, sanayi, eğitim gibi konularda her geçen gün yaklaşırken,
Kıbrıs sorunu nedeniyle siyaseten giderek uzaklaştığı çelişkisini de dile getiriyordu. Büyükelçiye göre bu çelişkiye bir hal çaresi bulmak işi aralık ayında toplanacak AB Konseyi’nindi.
Ancak durum bu kadar basit değil. Pierini ile konuşmamı diğer gelişmelerle üst üste koyunca, AB tarafının Türkiye ile ne yapacağı konusunda kendi içinde çalkantılar yaşamakta olduğu seziliyor.
Limanlarını 1963 Ankara Anlaşması protokolleri çerçevesinde Kıbrıs Rum gemilerine açmaması nedeniyle Türkiye’ye 2009’a kadar verilen süre
dolmuş, ancak ‘stratejik nedenler’ AB Konseyi’nin müzakereleri kesme kararını uygulamasına neden olmuştu.
Şimdi, 2010 Zirve’sinde Türkiye ile müzakerelerin kesilmesini, ya da dondurulmasını isteyen üyeler var. Pierini’nin ifadesiyle ‘Türkiye’de olduğu gibi AB’de de’ ilişkilerin gerilemesinden çıkar gözeten çevreler var.
Oysa AB ve Türkiye arasındaki stratejik ve
ekonomik bağlar, Kıbrıs nedeniyle böyle bir kopma yaşanırsa, bundan herkesin zarar göreceği düzeyde.
İlişkilerin ekonomik ve sosyal
görünümü
Pierini’nin çizdiği ekonomik ve sosyal görünüm tablosu, gerçekten de siyasi ilişkilerde, temel olarak Kıbrıs nedeniyle yaşanan soğukluğa ve halkta oluşan ‘ayrımcılık yapıldığı’ duygusuna karşın, hiç de fena değil.
Örneğin Türkiye’nin
Gümrük Birliği’ne katıldığı 1996 başından bu yana gelişen ticaret hacmi, 2008’de 100 milyar
avroyu aşmış bulunuyor. Aynı yıl AB ülkelerinden Türkiye’ye 27 milyar avro yatırım gelmiş.
Daha önemlisi, Türkiye ve AB, sanayi alanında tamamen bütünleşmiş durumda.
Pierini, “Büromdan Uğur
Mumcu Caddesi’ne çıktığımda” diyor, “Avrupa’nın mali yatırım ve
iletişim devlerinin hepsinin bürosu olduğunu görüyorum. AB’nin en büyük 1520 sanayi devinin hepsinin Türkiye’de
üretim üssü bulunuyor. Bunlar yalnızca Türkiye pazarı için değil, dünya pazarı için üretiyor. Türkiye eskisi gibi
ucuz emek için değil, artık mühendislik ve üretim yetenekleri nedeniyle
tercih ediliyor. Bunun için İlerleme Raporu’na da, Konsey kararına da ihtiyacınız yok.”
AB’den sağlanan eğitim burslarından bugüne dek onbinlerce
genç yararlanmış. Bu yalnızca bilim projeleri için geçerli değil. Örneğin ortak edebiyat programına Türkiye çapında katılan kişi sayısı 35 bin; inanması zor bir rakam.
Dolayısıyla AB Konseyi eğer Türk kamuoyunun da baskısıyla eğer vize rejimini rahatlatacak bir karar verecekse, bunu biraz da Türkiye’nin aralık zirvesi öncesi, AB’den ters bir karar gelmeden önce silahı ilk çeken taraf olup, 1997’de Mesut Yılmaz’ın yaptığı türden bir ‘siyasi ilişkileri
dondurma’ kararı almaması için yapabilir.
Aralıka kadar kritik süre
AB çevrelerinde, aralık zirvesinde ters bir karar ihtimali görürse
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın milliyetçi bir söylemle ilişkiyi askıya alan taraf olabileceği endişesi seziliyor çünkü.
Aralıkta bir yol kazası ihtimalini Pierini’ye şöyle sordum:
- Söylediklerinizden aralık ayındaki zirveden endişelenmemiz gerektiği sonucunu mu çıkarmalıyız?
- Her iki taraf olarak da, son derece dikkatli olmamız gerektiğine inanıyorum. Önümüzdeki gelişmeler ne yalnızca
referandum, ne yalnızca İlerleme Raporu, ne yalnızca aralık zirvesidir. Karmaşık ve değişken bir durum... Hem AB, hem de Türkiye, ilişkilerin temellerini tehlikeye atmamalı.
Stratejik konulardan, enerjiden, ticarete ve yatırımlara kadar, birbirimize ihtiyacımız var.
Hepimiz
demokrasi olduğumuza göre, hepimizde seçimler var. Türkiye de ve üye ülkelerde güçlü iç siyasi kaygıların yaşandığı bir dönem bu.
Anayasal reform referandumu için de öyle. İlerleme Raporu’nun 10 Aralık’ta yayımlanmasına dek bütün siyasi parti ve
sivil toplum temsilcilerinin
katılımıyla yeni bir Anayasa
reformu çalışması başlarsa, bu iyi olacak.
- Anayasa referandumu konusunda AB hükümete desteğini zaten açıkladı. Bunu söylemek için biraz geç kalmadınız mı?
- Hükümetin Anayasa paketine Füle’nin tam
destek açıkladığı haberleri doğru değil. Füle’nin 29 Mart’taki açıklamasına bakarsanız da aynı şeyi göreceksiniz: Paketin doğru yönde atılmış bir adım olduğu söyleniyor sadece. Eğer toplumun çoğunluğunu temsil eden ve AB mevzuatıyla uyumlu bir Anayasa hazırlayacak olursanız, AB bunun diğer
siyasi partiler ve sivil toplumla birlikte hazırlanmasını tercih eder. Bu bazılarının dediği gibi yalnızca bir metodoloji sorunu değildir.
Referandumdan sonra Anayasa?
Hükümetin 12
Eylül referandumundan sonra 10 Aralık raporuna dek olan sürede yeni ve toplumun geniş kesimlerini kapsayacak bir Anayasa çalışması içinde olup olmayacağını
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e sordum. Şunları söyledi:
- Değişikliklerin kabul edilmesi durumunda kısa sürede yeni bir Anayasa çalışması şu anda düşünmüyoruz. Ama Anayasa değişikliklerin uyum yasaları gündeme gelecek; bunlar ikincil, üçüncül derecede uygulamaya dönük çalışmalar olacak.
AB’nin gecikmiş ‘Anayasa geniş uzlaşmayla’ çıksaydı itirazını fazla ciddiye almaya imkân yok. Kamuoyundaki izlenim, AB yetkililerinin demeçlerindeki söz inceliklerine karşın, AK Parti’nin girişimlerinin AB’den destek bulduğu yolunda.
Ancak AK Parti’nin özellikle dış
politika ve enerji, güvenlik gibi stratejik tercihlerinde (kendisinden Kıbrıs nedeniyle uzaklaşan) AB’den uzaklaştığı yolunda AB ve ABD’deki algılama, aralık zirvesine doğru kritik bir ortam oluşturuyor.
AB’nin şimdiye kadarki tarihi, bu dönemecin de yumuşak geçiş ve (vize kolaylıkları,
PKK ile mücadelede bir iki örnek gibi)
küçük tavizlerle atlatılacağı yönünde.
Ancak dün Pierini’nin Radikal’e mülakatında dile getirdiği ‘İran için olanın başka konuda da olabileceği’ endişesi, Erdoğan’ın ABD ve İsrail’e karşı çıkışını neden AB’ye karşı da sergilemeyeceği sorusu, aralıktaki randevuyu daha da önemli kılıyor.
Şimdiden
radar ekranlarını açıp izlemekte yarar var.
NOT: Dünkü yazımda AB Temsilcisi Pierini’nin vize rejimi konusundaki ‘
Sırbistan örneğinde, önce geri kabul anlaşması, sonra
yol haritası var’ cümlesi, yanlışlıkla ‘önce katılım anlaşması’ şeklinde yazılmıştır. Düzeltir, özür dilerim. MY