Davutoğlu'nun yürüttüğü dış
politika iki kuşkucu kesim tarafından 'Yeni
Osmanlı politikası' olarak nitelendiriliyor. Birincisi,
AK Parti hükümetinin iddialı çıkışlarından endişeye kapılan ABD ve AB. İkincisi ise ulus-devleti
savunma adına hükümete savaş açan ulusalcı çevreler. Bu iki endişeli çevrenin yanında bir de kafası karışanlar var: Bölgedeki komşularımız ve içeride bu
dış politikayı anlamakta zorluk çeken özel
sektör.
Önceki hafta,
Washington Post'ta, Davutoğlu'nun verdiği mülakata yapılan dikkat
çekici bir yorum, tartışmayı ve kuşkuları alevlendirdi.
Yorumda eski ve yeni farklı iki
Türkiye resmediliyor. Eskisi 'güvenilir bir biçimde Batı ile aynı çizgideki otoriter', yenisi ise 'hızla gelişen bir ekonomisi ve büyük jeopolitik ihtirasları olan bir
demokrasi.' Amerikalı yazarın analizleri 'biz neymişiz?' dedirtecek türden. Bu analizlerde, Afganistan'da ABD'ye
yardım edip, PKK'ya karşı ABD desteği temin eden, aynı zamanda ABD'nin
İran politikasını çökerten ve aynı anda İsrail'i düşman haline getiren bir aktör olarak görülüyor Türkiye.
Yazar, Davutoğlu'nun kendisine şöyle dediğini iddia ediyor: "Bana dedi ki: İngiltere'nin eski sömürgeleriyle bir Commonwealth'i (milletler topluluğu) var. Türkiye neden
Balkanlar,
Ortadoğu ve Orta Asya'daki eski Osmanlı topraklarında liderliğini yeniden tesis etmesin?"
Bu düpedüz bir imparatorluk hayali değil mi? İçeride ulusalcıların
itirazı henüz emekleme aşamasında. 'İmparatorluk hayalleri ile ulus devletin altının oyulması' şeklinde özetlenebilecek bu itiraz, kuvvetle muhtemeldir ki CHP'nin AK Parti'ye yönelik muhalefetinin dış politika alanındaki ana eksenini oluşturacak.
Peki hükümetin ve Ahmet Davutoğlu'nun gerçekten 'Yeni Osmanlı' hayali var mı? İçeride ve dışarıda bu soru
Dışişleri Bakanı'na soruluyor.
Bulgaristan ziyaretinde bu soruya Davutoğlu 'Ne ben ne de hükümetimizin herhangi bir temsilcisi hiçbir zaman bu tabiri kullanmadık ve kullanmayacağız.' cevabını veriyor. Zenginler Kulübü, yani TÜSİAD'da yaptığı konuşmada ise aynı soruya '
Hayır, tarih tekerrür etmez. Ama tarih
ihmal edilemez, yok sayılamaz.' cevabını veriyor. Cevap aynı
cevap, sadece kelimelerin seçimindeki dikkat ve biraz da anlam farklı.
Osmanlı'yı yeniden inşa etmek mümkün mü? Önce kavramdaki tarihî bir yanlışlığa işaret etmek lâzım. 'Yeni Osmanlı' 1860'lı yılların ilk
devrimci-demokrat aydın hareketinin ismi.
Namık Kemâl'in, Ali Suavî'nin,
Ziya Paşa'nın isimlerinin öne çıktığı aydın muhalefeti bu isimle anılıyor. 1890'lı yıllarda bu gelenek Jön Türk adıyla devam ediyor. Kısaca 'Yeni Osmanlı' demokrasi talebi için kullanılıyor. Kime karşı? İmparatorluğa karşı. Çünkü imparatorluklar kimyası gereği demokrasi ile uyuşmaz. Demokrasi ancak ulus devletin içinde gelişip güçlenebilir. Bu yüzden demokrasi ile
vücut bulan ve demokrasi ile geleceğini arayan bir siyasî hareketin imparatorluk hayalleri peşinde koşması imkânsızdır.
Davutoğlu'nun 'imparatorluk hayalleri' diye suçlanan diplomasisi aslında 'açık sınırlar'
siyaseti.
Suriye,
Lübnan ve Ürdün'ü içine alan bu siyaset
bölgeyi bütünüyle kapsama potansiyeline sahip. Bu siyaset bölgeyi herkesin çıkar sağladığı tek bir pazarda bütünleştirirken sınırların
ekonomik olarak ne kadar yapay durduğunu da gösteriyor. Bu açık siyaset beraberinde
işbirliği, istikrar ve barış getiriyor. Bölge ülkelerinin en çok ihtiyaç duyduğu şeyleri.
Eski Osmanlı coğrafyasının bugünkü sınırları 'böl ve yönet' politikasına göre oluşturulmuş yapay sınırlar. Habur'da, vizenin kaldırılmasına rağmen Cilvegözü'nde
kuyruk olan TIR'lar, bu yapaylığın somut göstergesi. Bölgenin önce ekonomik ve eşzamanlı biçimde kültürel entegrasyonu suyun önündeki bentlerin kaldırılmasına bağlı. Halklar böylece kendi
doğal tarihî mecraını yeniden bulacaklar ve istikrara kavuşacaklar. Türkiye'nin bölgede Osmanlı'ya benzer bir hakimiyet sağlaması imkânsız, üstelik gereksiz. Bölgenin barışa ihtiyacı var. İşte bu barış, tarihî tecrübeye uygun olarak Türkiye tarafından tesis edilip sürdürülen bir barış olabilir. Bunun adı ise Yeni Osmanlı değil Pax Ottomana yani Osmanlı Barışı olur.