Gazetemizin kampanyası kapsamında,
Yorum editörümüz Levent Kenez'le birlikte Van'da idik. Meşhur Van kahvaltısı bizde kalmak kaydıyla, konuştuklarımızı ve gördüklerimizi paylaşmamız lâzım.
Van,
Türkiye'nin en temel sorunu olan
Kürt sorununu abartısız biçimde, olduğu gibi yansıtan ilimiz. Referandum sonuçları, bu temsil kabiliyetini göstermek için yeterli. Dev sorunun yol açtığı travmalarla birlikte son 20 yılın en büyük değişimi ve dönüşümü bu ilimizde gerçekleşmiş. Dengeleri altüst olmuş. Doğal refleksleri gevşemiş. Şimdi yeniden toparlanıyor. Havada geleceğe yönelik bir umut ve
inanç hissediliyor.
Kürt sorunu Kürtlerin sorunu değil, bütün Türkiye'nin sorunu. Bu sorun doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine herkesin taşın altına elini sokmasıyla çözülecek. Bu yüzden kimsenin bu soruna bigane kalması,
terör gibi ortalığı geren sonuçlarından şikâyet etmekle yetinmesi doğru değil. Kürt sorunu bir Türkiye sorunu, ama öncelikle de galiba devlet sorunu.
'Devletin varlık sebebi vatandaşların onurlu bir hayat yaşamasını sağlamaktır' demiş ve 'Kürt vatandaşlarımızın başta anadille ilgili sorunları olmak üzer
e devletin bu sorunlara çözüm bulmak ve
hizmet etmekle
mükellef olduğunu' vurgulamıştım. Öyle ya dil, insanı insan yapan en temel değer; onurlu bir hayatın ise insanların hayata başlarken öğrendikleri dili istedikleri gibi tasarruf etmelerine bağlı olduğuna göre devlet bu dili koruyacak, gelişmesine yani tekellümüne, kıraatine ve kitabetine
destek olacak. Böylelikle vatandaşlarına karşı aslî vazifesini yerine getirecek. Bir dinleyici, devlet hakkında ilk defa böyle farklı bir şey duyduğunu söyledi. Bugüne kadar sadece emir veren, yasaklayan ve elindeki silahla korkutan devletin yerine, halkının derdine deva olan ve vatandaşının hizmetine koşan bir devletin geçmesi çözümün en önemli parçası. Böyle bakınca üniter yapısını devam ettirmek için zorla otorite sağlayan bir devletin yerini vatandaşlarının rızasına ve kalbine yerleşmiş bir devlet alacak. Bu kadar güçlü bir devleti kim bölüp parçalayabilir? Bugün üniter-ulus devleti yaşatmanın ve güçlendirmenin yolu anadilleri yasaklamaktan değil, tam tersine geliştirmekten ve o dile kurumsal destek vermekten geçiyor.
Van'da bir canlılık görülüyor. Yerel ekonomi, yaklaşmakta olan istikrar ve barış dönemini satın almış durumda. Reel ekonomide somut bir gelişme olmadığı halde çoğalan yeni inşaatlar bu durumun eseri olmalı.
Akdamar, Van'ın benzersiz bir ziyneti gibi duruyor. Akdamar'da yapılan ayine ve kubbesine dikilen haça
itiraz edenlerin Van'daki gelişmeleri gözlemesi lâzım. Bir
ülkenin gücü ve itibarı, gösterdiği hoşgörüye bağlı değil mi? Korkacak, endişeye kapılacak neyimiz var? Kimden korkacağız? Herkes kendi dininde diyanetinde özgürce yaşayacak. Bizler de bir ülke olarak bu hoşgörünün kefili olacağız. Bu hoşgörüye sahip olacak kadar özgüveni olan bir milletle kim baş edebilir?
Geçmişimizi karartan bir gölge yavaş yavaş üzerimizden çekiliyor. Türkiye, farklı bir döneme adım atıyor. Geçmişte yaşanan acıların üzerine bir sünger çekerek yeni şeyler yapmak için genel bir istek var. Usul hatası yapmamak lazım. Bu işin temel usulü ise herkese saygı göstermek. Saygı gösteren, saygı görür. Paylaşamayacağımız ne var?
Devlet değişiyor. Değişen devletin vatandaşla ilişkileri. Ceberut devletin yerini halkına hizmet etmek için tetikte bekleyen bir devlet alıyor. Van valisi, bu değişimin canlı delili.
Yaşanan onca acının, yokluğun ve yoksulluğun bugün önümüze koyduğu bir sonuç var. İzlediğimiz yol ve yöntemler yanlış imiş. Hiç olmazsa bu yanlışlığı tecrübe etmiş ve verdiği zararları görmüş olduk. Öyleyse artık tam tersini yapmalıyız.
Van, bu yeniliğe hazır. Türkiye'nin geri kalanının da Van'a ayak uydurması lâzım.