Sekiz ay önce askerliğini bitiren KBB mütehassısı bir doktor okuyucum, o doktorlara özgü ince mizah anlayışı ile
tek tip askerliği yorumluyor: 'Tek tip askerlik olmalı: Askerde
garson, kuaför, doktor, mühendis ayrımı olmadan herkes patates soymalı, kutsal içtimaya katılmalı, mıntıka temizliği yapmalı. Bir savcı orduevinde çay dağıtmalı.
Altın ve bakırın değeri aynı olmalı. Tek tip
metal olmalı. Alüminyum, bakır,
altın ayrımı yapılmamalı. Metal metaldir...'
Bu satırlar, meşakkatlerle kazandığı meslekî becerilerinin -
ameliyat yapamadığı için- bir yıl boyunca köreldiğini gören bir doktora ait. Özel bir alanda uzman cerraha bir yıl boyunca üzerinde asteğmen üniforması ile dispanserde doktorluk yaptırırsanız; bu mesleğe de, bu
ülkeye de, bu devlete de haksızlık edersiniz. Ya çağımızın aşırı derecede uzmanlaşmış meslekî becerilerini tek tip askerliğin cenderesinde belirli bir süre için öğütüp dondurmanın bedelini, alt alta yazıp toplarsak?
Başbakan'ın, Meclis'in açılış kokteylinde gazetecilere ayaküstü yaptığı açıklama, '
tek tip askerlik' projesinin hâlâ gündemde olduğunu gösteriyor. Projeden vazgeçilmesi bir yana, Genel
kurmay'ın hazırladığı
dosya daha hükümete sunulmamış bile.
Vatandaşlık hak ve ödevlerimiz içinde yer alan 'vatan
savunması görevi'miz üzerinden millî savunma yapılanmamızı tartışmak için önemli bir fırsat. Çünkü sorun vatandaşlık hak ve ödevlerimizden doğrudan doğruya 'bu ülke iyi savunuluyor mu?' sorusunun cevabına uzanıyor.
Kimse vatanî görevinden kaçmıyor. Bu topraklarda hiçbir zaman vatanı için ölecek adam sıkıntısı çekilmez. Sorun şu kadar basit ve sarsıcı:
Askerlik yapmanın bu ülkenin savunmasına herhangi bir katkısı var mı? Kurmay zekâsı, savunma önceliklerinin de içinde yer aldığı ülke çıkarlarının bütününü görmek zorunda. Ekonomisi ve
rekabet gücü açısından gençlerin askerlik gerekçesi ile mesleklerinden belirli bir süre koparılmalarının 'millî güç' unsurları içindeki maliyeti nedir? Mevcut haliyle askerlik görevinin dönüp ülke savunmasına verdiği zarar üzerine yapılacak bir 'yüksek strateji' hesabından bahsediyorum.
Ordumuzu;
personeli, binaları, silahları ve eğitimi ile savunma hizmetinin üretildiği dev bir fabrikaya benzetelim. Gençlerin yaptığı askerlik görevi, bu dev fabrikanın ülke sathına yayılmış
satış mağazalarına benziyor. Büyük bir ağ ve her satış noktasında kalabalık bir personel istihdam ediliyor. Bu mağazalarda hiçbir şey satılmıyor. Toplamı sıfır olan bir iş yapılıyor.
Sabık
Genelkurmay Başkanı'mız ordumuzun mevcudunu 550 bin olarak açıklamıştı. Önceki yazımda verdiğim rakam bu beyana dayanıyordu; ancak gerçek rakamın bir milyonu geçtiği iddia ediliyor. Şayet ordumuzun mevcudu bir milyonu geçtiyse hemen kırmızı
alarm verilmeli. Çünkü bu kadar kalabalık bir ordu ile
Türkiye girdiği her savaşı kaybeder. Modern savaş teknolojilerine vâkıf olanlar bu sözün ne anlama geldiğini bilirler.
'Tek tip askerlik' projesi, aslında mevcut askere alma düzeninin ordu için içinden çıkılmaz hale geldiğini gösteriyor. Ordumuz askere aldığı gençlerle ne yapacağını kestiremiyor. Çareyi hepsine sıkı bir yanaşık düzen eğitimi ile mıntıka temizliğinin nasıl yapılacağını öğretmekte buluyor. Gençlerin hayatlarının en verimli çağını askerde hepimizin ezbere bildiği işlerde geçirmelerinin, bu ülkenin savunmasına ne tür katıda bulunduğunu birileri bize açıklamalı.
Erkek vatandaşlar olarak hepimiz askerlik yaptık. Öyleyse soralım:
Allah aşkına bu ülkenin savunması adına ne öğrendik?
Bütünüyle savunma yapılanmamızı tepeden tırnağa gözden geçirmemiz gerekiyor. İşini, eşini bırakıp askere gidecek gençlerimizin sıkıntısı, savunma yapılanmamızdan kaynaklanıyor. Kimse kendini kandırmasın: O kadar sıkıntının karşılığında yapılan görev 'vatan savunması' değil. Anlamsız, işlevsiz ve amaçsız bir iş için ağır bedelleri hep birlikte ödüyoruzÇözüm bu ülkenin savunma önceliklerinden başlayan ve çağa uygun bir askerî örgütlenme getiren köklü bir reformda yatıyor. Bunun için cevabını alana kadar sormalıyız: Neden bu kadar kalabalık bir ordumuz var?