Benim anladığım sadece çözüme yönelik güçlü ve kararlı bir iradenin mevcudiyeti. Türkiye'nin
terör sorununu çözmek üzere iş başında risk alan siyasetçiler var.
Daha ötesi risk alan devlet adamlarının önü, hükümet tarafından sonuna kadar açılıyor. Hakan Fidan'ın MİT
Müsteşar Yardımcısı görevinde iken
PKK'nın lider kadrosundan
Sabri Ok ve Zübeyir Aydar ile yaptığı görüşmenin, daha ötesinde konuşulan konuların başka bir anlamı var mı?
Hükümetin onayı ve talimatıyla, devlet adına Abdullah
Öcalan'la görüşmeler yürütüldüğü zaten biliniyordu. Benzer görüşmelerin PKK'nın lider kadrosu ile Avrupa'da sürdürüldüğü, hatta
İmralı ile PKK'lılar arasında devlet
kontrolünde haberleşmenin sağlandığı ve bunlardan altıncısına, 2010 yılının başlarında Başbakan'ı temsilen Hakan Fidan'ın da katıldığı toplantının dinleme kayıtlarından anlaşılıyor. Konuşulanları öğrenince sorulacak soru çok basit: 'Eee, ne olmuş?'
Cevap, ses kayıtlarından önce 13 askerimizin şehit edildiği
Silvan saldırısında aranmalı. Bu görüşmeler olumlu bir sonuç verdi ve 8 Temmuz'da Öcalan uzlaşmaya varıldığını açıkladı. Devlet ile Öcalan arasında varılan mutabakat PKK'nın bir kanadını rahatsız etti. Silvan saldırısı bu uzlaşmayı baltalamak için yapıldı. Ölçüyü karşı tarafa, yani PKK'nın tepkilerine göre belirleyenler bu sonucun devlet açısından bir başarı olduğunu herhalde fark etmiş olmalı. Öcalan ile
müzakerelerin yürütüldüğünün kamuoyuna sızdırılmasından bugüne, işi bilenlerin dikkatinden kaçmayan ilginç bir tablo oluştu. MHP, hükümeti 'ihanet'le suçlamadı.
CHP bu görüşmelere
itiraz etmedi. Hükümet risk aldı, devlet harekete geçti, muhalefet pişmiş aşa
soğuk su katmadı. Sonunda bir şey kanıtlandı:
Müzakere ile sonuç almak mümkün. Sonuç almanın ötesinde, bu müzakereleri baltalamak için harekete geçen PKK'nın başlattığı savaş sorunu bambaşka bir safhaya taşıdı. Terörle mücadelede ahlâkî üstünlük devlete geçti. Köy yakmalarla,
faili meçhul cinayetlerle, işkencelerle kaybedilen devletin meşruiyeti yeniden kazanıldı. Barışçı bir çözüm arayan bir devlet, karşısında uzlaşmaya varıldığı halde silahtan ve kan dökmekten vazgeçmeyen bir PKK.
Oslo görüşmelerinin içeriğini, PKK konusunda yağıp gürleyenler dikkatle okumalı. Özellikle Hakan Fidan'ın sözlerini. Konuya hakim, birikimli ve usta bir dil kullanan bir devlet adamı profili çiziyor. 'Sayın Öcalan' ifadesi, MI-5, CIA veya MOSSAD şefleri ayarında bir müzakerecinin kıvraklığını yansıtıyor. Diplomatik, zekice bir dil; sonuç almaya odaklı. Zarfı, mazrufu örselemeden oluşturmaya odaklı bir taktik. Stratejik
hedef açık: Silahları susturmak, kanı durdurmak. Sonuç: Silvan saldırısı ile PKK'nın başlattığı savaş, bu müzakerelerde elde edilen sonucun karşılığı.
Demek ki bu müzakereler zaman ve zemin müsait olur olmaz tekrar başlamalı. Arkasına imparatorluk tecrübesini, hikmet-i hükümet geleneğini almış bir devletin temsilcileri bu alanı ve imkânları boş bırakamaz. Üstelik risk alan siyasetçilerimiz v
e devlet adamlarımız mevcut iken.
Alamut kalesi gibi ele geçirilemez ve kontrol altına alınamaz bir
Kandil efsanesi yayan
Cengiz Çandar'ın bir uçta, vurup-kırıp silahla her şeyi çözmekte ısrarlı kahvehane geyiklerinin diğer uçta yer aldığı gerçeklerden kopuk dünya, Türkiye'nin
Kürt sorununu da terör sorununu da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Güçlü ve özgüvenli bir
iktidar terörü sona erdirmek ve Kürt sorununu çözmek konusunda kararlı. Elindeki bütün araçları kullanarak asayişi ve hukuk hakimiyetini sağlamak ve Kürt vatandaşlarımızın kendilerini eşit ve onurlu vatandaşlar olarak görmelerini temin etmek için elindeki bütün araçları kullanıyor. Niyeti ve kararlılığı açık. PKK'nın lider kadrosu ile yürütülen müzakerelerde söylenen sözler, bu yaklaşımın açık ve somut kanıtı.
Tablo ortada. Bu tabloda kendine yer arayanlar arasında PKK'nın yürüttüğü
psikolojik harekâta çanak tutanlar var. O zaman, bu görüşmelerde söylenen sözlerden hangisinin devlet adına 'muzır' olduğunu bize göstermeyi denesinler.