Bülent Arınç'ın Meclis'te
Kürtler için söylediği, "O kimliğe saygı duyacağız. O kimliğin bütün kültürel haklarını, anayasal haklarını tanıyacağız, vereceğiz." sözlerinin toplumda karşılığı var mı?
Kürt sorunu ekseninde,
Ufuk Yayınları için bir kitap hazırlıyorum.
Kitap, Kürt kökenli olmayan milliyetçi-muhafazakâr kanaat önderlerinin Kürt sorununa bakışlarındaki değişimi konu alıyor. Bunun için temsil kabiliyeti olan Türk milliyetçileri ve hayatlarının bir döneminde 'İslâmcı' olarak nitelendirilmiş, bugün hâlâ sözü dinlenen isimlerle konuşuyorum. İlk elden vardığım sonuç şu: Ezberler bozulmuş. Çevremizde hazır bulduğumuz, sağa-sola uyarladığımız kavramların, ideolojik-siyasî kalıpların artık işe yaramadığı konusunda hemen herkes hemfikir.
Kürt sorununu getirip içine yerleştirdiğimiz, ulus-devlet, üniter devlet, devletin
ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü, bölücülük, ayrılıkçılık, resmî dil, vatandaşlık, etnik kimlik gibi kavramlar beş-on yıl öncesinden farklı anlaşılıyor; hatta geçmişin tantanalı kelimelerinden bazıları artık hiç kullanılmıyor. Bu kavramların ve kalıpların ötesine geçen daha esaslı bir bakış açısı yükseliyor. Artık Kürt sorunu doktriner kavramların, resmî-hukukî kalıpları içinde debelenen bir siyasî sorun olmaktan çıkıyor ve bir kavramı değil bildiğimiz kanlı-canlı, yaşayan insanı merkez alıyor. Kürt sorunu siyasî bir sorun olmanın üzerine çıkıyor; insanî bir soruna dönüşüyor. Bir sorunun insanileşmesi, çözüm için mümkün olan en geniş açının, en sağlam zeminin oluşması demektir. Bir sorunun insanileşmesi hepimizin en genel ortak paydası olan 'insan olmak' paydasının aramızdaki duvarları yıkması anlamına gelir.
Bu yüzden Bülent Arınç'ın kullandığı en kritik kelime 'saygı' kelimesi. Siyasî-ideolojik çözümler pazarlık,
rekabet,
kavga hatta savaş şartlarında aranıyor. Ama bir meselenin çözümü için 'saygı'dan yola çıktığınız zaman, yapıcı ortak dili ve herkesin ruhuna sinecek çözümü buluyorsunuz. 'Saygı', duygularımızın değil aklımızın birlikte yaşamayı mümkün kılmak için bulduğu bir çözüm. Kendiliğinden empatiyi harekete geçiriyor. Saygı gösterirseniz saygı görürsünüz. Saygıyı muhafaza ederseniz her şeyi konuşur ve sonunda çözümü bulursunuz. Küçük bir çocuğa bile saygıyla yaklaşırsanız olumlu tepkiler alırsınız.
'Farklı kimliklere saygı göstereceğiz' dediğimiz zaman bireysel ilişkilerden devlet katına kadar her düzeyde bir sorumluluğu ifade ediyoruz. Bu sorumluluk duygusu, bugüne kadar bize öğretilen kalıpların hepsini kırmak için yeterli. "Haklarını verirsek devamını isterler ve ülke bölünür" sözüne 'Saygı göstermediğiniz insandan bütünlüğünüze saygı göstermesini nasıl beklersiniz?' karşılığını artık verebiliyoruz. Dün ülkenin güya bütünlüğünü savunmak adına söylenmiş sözlerin, dile getirilen endişelerin kendisinin aslında bu ülkeyi bölünmenin eşiğine getirdiğini tecrübe ederek öğrenmedik mi?
Kürtleri Türkleştirerek bu ülkenin bütünlüğünü sağlamaya kalkanlar bugünkü tablonun sorumluları değil mi? 'Birlik ve beraberlik' nutukları eşliğinde tek resmî dili dayatanlar ve Kürtçeyi yasaklayanlar Türkiye'yi bölünmenin eşiğine getirmediler mi?
Paradigma değişti. Çünkü devlet el değiştirdi. Dünyaya bütün hayatı boyunca,
erken yaşlarda giydiği
üniforma içinden bakanların, her vatandaşın kişiliğine, ruhuna, beynine tek millet-tek dil-tek ideoloji diye giydirmeye çalıştığı üniformanın bir deli gömleği olduğunu, onlar da anladı. Çünkü bir ülkenin gücünün herkesi aynı yapmaktan değil, farklılıkları bir arada yaşatma yeteneğinden geldiğini onlar da son tecrübelerle anladı. Anlamadılarsa üniformanın kalınlığındandır. Bu ülkeye
egemen olan siyasetin üniformasını çıkardığı zaman memleketi kanatlandırdığı ortada değil mi?
Kürt sorununda çözüme böyle yaklaştık. Bu yüzden Bülent Arınç'ın sözü, yaşadığımız dönüşümün özeti. Farklı olana saygı göstermek, bu çerçevede Kürtlerin kimlik haklarına, anayasal haklarına saygı ile yaklaşmak, bugün birlik ve bütünlüğümüzün yegâne mesnedi.
Ödenen onca bedelden, çekilen acıdan sonra insan ister istemez soruyor: Saygı göstermek o kadar zor muydu?