Bu iddia bana değil,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin
Başbakanı'na ait. Erdoğan,
Kastamonu saldırısını düzenleyenler için "Bunlar
taşeron. Bunlar
ihale aldılar. Aldıkları ihalenin gereğini yerine getiriyorlar" dedi.
Peki, ihaleyi veren kim? İhale sahibinin kimliği Başbakan'ın adres gösterdiği 'çete' ifadesinde saklı. '
Çete' deyimi kim için kullanılıyor? Saldırıyı
PKK resmî açıklama ile üstlendi. Demek ki PKK, taşeron rolünde. O zaman ihaleyi veren de 'çete' olmalı. Hangi çete?
"Buradan çetelerin,
terör örgütlerinin, kirli odakların taşeronlarına da sesleniyorum." diyor Başbakan ve çağrısını şu cümle ile yapıyor: "İnsanlığınızı, varsa sorumluluğunuzu hatırlayın, bu çirkin yoldan geri dönün." Özellikle 'sorumluluk' kelimesine dikkat edelim. Kime sorumluluğu hatırlatılır? Aslî görevinden uzaklaşanlara değil mi? Kendisine verilen sorumluluğu bir kenara bırakıp mazarrat çıkartanlar kimler? Bu tanıma, devlet içine yerleşmiş
Ergenekon örgütü tam olarak uymuyor mu?
Başbakan, saldırının akabinde yaptığı bu açıklamadaki 'çete' vurgusunu, önceki gün yaralı
polis memurunu ziyaretinde de tekrarladığına göre, sağlam bir bilgiye dayanıyor olmalı. Ergenekon,
seçime giden Türkiye'yi kaosa sürükleme planları yapmış, PKK'ya uygulatıyor. Silivri'de batan dikeni, taşeronuna Ilgaz Dağı'ndan başlayarak çıkartmaya çalışıyor.
Ergenekon parmağı, Başbakan'ın açıklamasından ibaret değil. KCK, saldırıyı üstlendiği açıklamada, bu saldırının 'sadece AKP'nin polislerine yönelik' olduğunun altını çiziyor. Neden polisler? Son bir ay içinde 30 PKK militanı, ağırlıklı olarak askerin kırsal bölgelerde düzenlediği operasyonlarda öldürüldü. Son olarak 27 Nisan'da Pülümür'de, on bin askerin katıldığı bir operasyonda 7 PKK'lı hayatını kaybetti. Bu tabloda bir tuhaflık yok mu? Hedefte neden sadece polis var?
Öcalan, son
avukat görüşmesinde Kastamonu saldırısını düzenleyen '
Dersim'deki PKK grubu'nu aşağılıyor. Eylemleri 'gerillacılık özentisi' olarak niteliyor. Bir de şikâyette bulunuyor, "Ölüm de olmayacaktı, operasyonlar, tutuklamalar da olmayacaktı, taş da atılmayacaktı." diyor. O zaman sormamız gerekiyor: Seçim öncesi, her şeyin kırılgan olduğu bir ortamda binlerce askerin katıldığı operasyonlar neden yapılıyor? PKK 15 Haziran'a kadar ilan ettiği ateşkese riayet ederken.
Aysel Tuğluk'un 'kötü şeyler olacak' sözünü farklı yorumlamayı deneyelim: Tuğluk'un sertleştiği ve ortalığı da sertleştirdiği doğru. Peki, kime karşı? Çok önemli bir ayrıntı: İmralı'da Öcalan'la görüşen ve onun talimatlarını getiren kişi Aysel Tuğluk değil mi? 15 Haziran'a kadar ateşkesin devamını isteyen ve 'Dersim PKK'sını eleştiren Öcalan değil mi?
Demokratik Toplum Kongresi, YSK'nın veto krizi aşılmışken neden 'seçimleri boykot'u gündemine alıyor? Tuğluk, yeni bir strateji anlamına gelen 'biz de kendi devletimizi kurarız' anlamına gelen sözleri, durup dururken neden ediyor?
Yukardan beri alıntıladığım her cümle, çok özel adreslere
mesaj anlamı taşıyor. Başbakan, Ergenekonculara, 'ne yaptığınızın farkındayım', 'ayağınızı denk alın' mesajı veriyor. Öcalan, uzun süredir şiddet çağrıları yapan
Cemil Bayık kanadını, Aysel Tuğluk aracılığıyla sertleşerek dengelemeye çalışıyor ve Kastamonu saldırısını deşifre ediyor. O da dolaylı olarak Ergenekon'u ima ediyor.
Kastamonu saldırısını bir hafta önceden, yer göstererek haber veren Emre
Uslu duruma noktayı koyuyor. Saldırıyı PKK içindeki şahinlerl
e devlet içindeki derin güçlerin ilişkisine dayandırıyor.
Kastamonu saldırısı, bir Ergenekon-PKK ortak operasyonu. BDP, DTK aracılığıyla bu yeni durumdan vazife çıkartıyor. Ergenekon, seçimin kırılgan hale getirdiği istikrar dengelerini alt-üst ederek Silivri'deki kuşatmayı yarmaya teşebbüs ediyor. BDP ise arkasına devletin derin güçlerini alarak, kan ve barut mesajları ile güçlü bir seçim kampanyası yürütüyor. Bize de, şehit polis memuru Recep Şahin'e Allah'tan rahmet dilemek ve Ergenekon çetesinin tezgâhlarını deşifre etmek düşüyor.