Dünkü Cumhuriyet'in ikinci sayfasında 'Reel İslâm'da ritüel ve saplantı' başlıklı yazıyı okurken, sadece acıma duygusu hissettim.
Yazar eski Türk inancı olan Şamanizm'in İslâmiyet'ten daha ileri bir din olduğunu iddia ediyor ve Atatürk'ü de bir ateist olarak yüceltiyor.
18. yüzyıl Aydınlanması'ndan, 19. yüzyıl pozitivizminden öteye geçememiş bu ilkel düşüncelerin günümüzde herhangi bir karşılığı kalmadı. Bu arkaik düşünceler sadece tarihten ve hayattan kopuk yaşayanların kendilerini avuttukları bir dinozorlar çağı çağrışımından ibaret. Tıpkı
CHP'nin durumu gibi.
AK Parti iktidarının kontrolsüz bir güce dönüşme ihtimali mevcut. Ancak bunun sebebi, AK Partililerin pervasızlığı değil, muhalefet yokluğu. Ortalıkta AK Parti'yi dengelemeye ve frenlemeye niyetli bir muhalefet görünmüyor. Seçime 3 ay 3 hafta kaldı. Daha şimdiden % 50 civarında oyla
seçimin tek galibi AK Parti. CHP % 25'i geçebilir mi? MHP barajın üstünde kalabilir mi? Papatya falı bakmaktan öte bu partilerde seçime yönelik en
küçük bir gayret görülmüyor. Tersine CHP de, MHP de askerî
vesayet düzeninin gömüldüğü mezara seçim iddialarıyla birlikte
gönüllü olarak giriyorlar ve adeta üzerlerine ölü toprağı atılmasını bekliyorlar.
Balyoz davasında deşifre edilen
darbe planları,
halka, devlete ve ülkenin alî çıkarlarına yönelik çok vahim iddialar içeriyor. Bu iddiaları soruşturan ve kovuşturan savcı ve hâkimler işleri gereği konuşmuyorlar.
Hükümet cenahı, yargıya müdahil olmamak için sessiz duruyor. Sanıklar,
sanık avukatları, sanık yakınları, meslek taassubu ile gayrete gelen
silah arkadaşları, değneksiz köyde dolaşanların tamamı ve üstelik MHP'si ve CHP'si yargı üzerinde çok ağır bir
baskı oluşturuyor. MHP Genel Başkan Yardımcısı, tutuklamaları hükümetin hesabına kesiyor. CHP Genel Başkanı doğrudan üzerine alınıyor. Tutuklanan bir albay,
Balyoz davasını Sakarya'da cephedekilerle asker kaçakları arasındaki savaşın devamı olarak yorumluyor. Bir
emekli general 'Damat Ferit'ten ne farkınız var?' diye soruyor ve tutuklayanları
İngiliz işgal gücüne, tutuklananları da vatansever subaylara benzetiyor. Ne kadar kolay değil mi?
Sanki mahkemenin kovuşturduğu iddia, Silahlı Kuvvetler mensuplarından bazılarının
katliam planları, milletin egemenlik hakkını silahla
gasp etme teşebbüsü değil. Neticede kimsenin gücü, güneşi balçıkla sıvamaya; mahkemeden önce peşinen verilen aklama kararlarına halkı inandırmaya yetmiyor. Halk sabırla olan-biteni izliyor. Yaklaşmakta olan
seçim sandığını bekliyor. Olan, bu ağır ve netameli yükün altına girenlere oluyor. CHP ve MHP'nin seçim iddiası, Balyoz davası altında eziliyor.
AK Parti kolay bir seçim zaferine hazırlanıyor. CHP ve MHP, alabileceği oyları Balyoz davasının hacimli dosyaları arasında ararken bütünüyle kaybediyor.
Türkiye'de cenazesi kaldırılan askerî vesayet düzeninin rakibi, AK Parti, CHP veya MHP değil. Doğrudan doğruya seçim sandığı, yani halkın iradesi. Seçim sandığı ortaya çıkmışken, askerî vesayetin avukatlığına soyunmanın akla uygun bir gerekçesi olabilir mi? Balyozcular ortalığı ayağa kaldırırken, CHP ve MHP'nin lider kadrosunu da teyakkuza geçiriyor. Sandığa giden
seçmen, bu zaten teyakkuz halinde.
MHP, darbe mağdurlarının ana omurgasını oluşturduğu bir parti. Darbeciler CHP ile aynı ideolojide buluşuyor görünmelerine rağmen, en çok zararı gören onlar. 1979 yılında MHP Genel Merkezi'ne yapılan üniformalı saldırının hesabını henüz sormamış bir MHP ile sol bir parti olmak için bir türlü teşebbüse geçemeyen CHP, Balyoz davasının yükünü omuzlarında nasıl taşıyacak?
12 Haziran'da yapılacak seçimler için CHP'nin ve MHP'nin bütün iddiasını, Balyoz savunmalarında kaybetmeleri belki AK Parti için kolay bir seçim zaferi getirecek; ama Türkiye bu işten zararlı çıkacak. Türkiye'nin güçlü bir iktidarı var; ama maalesef ona alternatif bir muhalefeti yok. Geç olmadan aklını başına almış muhaliflere ihtiyacımız var