Alman sosyal demokratlarının düşünce kuruluşu Friedrich Ebert Vakfı tarafından yayınlanan Internationale Politik und Gesellschaft (Uluslararası Politika ve Toplum) dergisinin son sayısı tamamen sosyal
demokrasinin geleceğine ayrılmış. Belli ki Vakıf SPD’nin
iktidardan uzaklaşmasını ciddiye almış ve 12 kapsamlı
analiz ile geri dönüşün yollarını aramaya başlamış.
Umarım bizim sosyal demokratlar dergiyi çoktan görmüş, şimdiden okumuş ve hatta üstünde tartışmaya bile başlamıştır. Ama ben okumayanlar, özellikle de
siyaseti bireysel iktidar mücadelesinin ötesinde görebilenler için derginin ruhunu buraya aktarmak istedim.
Çünkü onların
Avrupa sosyal demokratları arasındaki tartışmaları anlaması, iktidar
olmanın program ve çalışma gerektirdiğini
görmesi önemli. Kuru sıkı atmakla, kendi korkuları üstünden siyaset yapmakla, askere ve
bürokrasiye dayanmakla iktidar olunamayacağını anlarlarsa, yapıcı muhalefet anlayışını
dahi benimseyebilirler.
***
Ne de olsa sorun evrensel. Daha 10 yıl öncesine kadar Avrupa’nın 15 ülkesinde iktidarda bulunan sosyal demokratlar şimdi muhalefette. Onların kendileri için çıkarttığı derslerden CHP’nin de öğreneceği çok şey var. Onları iktidardan uzaklaştıran nedenlerin hepsi
Türkiye’deki muadilleri için de geçerli.
Eğer
finans krizi SPD’yi ve
İngiliz İşçi
Partisi’ni iktidara taşımıyorsa, Türkiye’dekileri hiç taşımaz. Seçmenler böyle zamanlarda çare üreten partiler ile uçta duranları
tercih ediyorsa, bir zamanlar olduğu gibi ülkenin dibe
vuracağı günü beklemek Türkiye’de de iktidar olmanın yöntemi olamaz.
Kaldı ki Türkiye krizden en az etkilenen ve etkilerinden en hızlı kurtulan ülkelerden biriyken, bunda iktidarın uyguladığı siyasetin tartışılmaz payı varken, dibe vurdurma üstünden siyaset yapmak politik intiharla eş anlamlıdır. Bir de buna başörtüsü gibi
toplumsal sorunlar karşısında duyarsızlık eklendiğinde, iktidar hayal olarak kalmaya mahkum olur.
***
AB ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de
seçmenler kendi sorunlarına karşı duyarsız,
çare üretmeyen, siyaseti kavgadan ibaret sayan partileri cezalandırır. Parti içi iktidar mücadelesini yeni bir ekibin kazanmış olması kendi
başına yeterli değildir. Alternatif üretemedikleri takdirde seçimlere kadar yıpranırlar ve
iktidar olma şansını yakalayamazlar.
Unutmamaları gereken akıntıya karşı
kürek çektikleridir. Her şeyden önce ünlü sosyal bilimci ve Alman kökenli İngiliz siyasetçi Dahrendorf’un dediği gibi post-endüstriyel toplumlarda sosyal demokrat partilere yer kalmamıştır. Baskı altında ezilen ve örgütlü
işçi sınıfı artık iktidar bloğunun ortağıdır.
Friedrich Ebert Vakfı’nın dergisinde
Jak Niklas Engels ve Gero Maass tarafından
kaleme alınan yazı sosyal demokratların önündeki bir diğer engeli de kendilerini siyaset arenasında konumlandırma güçlüğü olarak tanımlamaktadır. Türkiye örneğinde de gördüğümüz üzere geleneksel olarak onlara ait olan ‘alan’
diğer partiler tarafından işgal edilmekte,
sosyal adaleti sağlamak sosyal demokratların misyonu olmaktan çıkmaktadır.
Ayrıca, sosyal demokrasi söylemsel üstünlüğünü de genel olarak kaybetmiştir. Bir zamanlar kendisine ‘Üçüncü Yol’ olarak küreselleşme karşında çıkış yolu bulanan sosyal demokrasinin artık hiç bir çekiciliği yoktur.
Tony Blair efsanesi sönmüş, İngiliz
İşçi Partisi Irak savaşına verdikleri
destek ile anılmanın yükünden kurtulmanın yollarını aramaya başlamıştır.
***
Kısacası sosyal demokrat partiler evrensel
anlamda bir gerileme yaşamakta ve bu girdaptan çıkışın yolları aramaktadır. Onların bulduğu yöntemler CHP’nin kendi krizini aşmasına yardımcı olmayabilir. Türkiye’nin kendine
özgü şartları tabii ki farklı çıkar ve gereksinimleri dayatacaktır. Ancak CHP’nin de AB ülkelerindeki muhatapları gibi en azından kendini
yeniden kurgulaması gerekir. İyi ve mutlu
bayramlar dileğimle...