Bu ülkede binlerce
genç,
Anayasa’yı
silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs gibi, kendilerine isnat edilen koca koca suçları gerçekleştirme ihtimallerine kargalar bile gülerken halen cezaevlerinde tutuluyor.
Geçen cumaysa, emirleri altında bir milyon asker, tank, top,
tüfek olan ve bir süre önce Anayasa’yı silah zoruyla değiştirme kudretine sahip olduklarını hepimize belleten, aralarında iki kuvvet komutanın da bulunduğu 29
general hakkında
yakalama kararı çıkartıldı.
İşin hukuki veçhesi öte yana, ahalinin bir kısmı, ağızlarına hiç yakışmayan sade suya tirit bir vicdan söylemiyle kazan kaldırıyor.
Oray Eğin hukukun, “direncin simgesi” diye tanımladığı TSK’yı zayıflatmaya memur edildiğini buyuruyor. Son tutuklamaların ardından “Artık bu ordudan hiçbir şey beklemeyin” diyor. Mesane
kanseri vücudunun her yerine yayılmış
Erol Zavar’ın ve daha nicelerinin tüm doktorların uyarılarına rağmen
kilit altında olduğu bir ülkenin gençlerinden ne “bekleyebileceğimize” tabii ki değinmiyor, yaşı otuz ruhuysa ceberut ihtiyar Eğin.
Che’yi, Deniz’i, Atatürk’ü ve Hz. Ali’yi bir kadraja sığdırıp tişörtlerin üzerine basacak kadar mevzua hâkim “Kemalist kişilik bozukluğundan mustarip yurttan sesler korsunun” Türk
tipi faşizme uygun söylemleri şaşırtmıyor bizleri tabii ki.
Ama ya, memuru olduğu halkının üzerine ateş açıp 33’ünü öldüren, sonra da
şaka gibi, adı
katliam yaptığı ilçede bir kışlaya verilen Muğlalı Paşa rezaletindeki çıkışıyla tüm demokratların takdirini kazanan AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’e ne oluyor?
Çelik “Mahkemeye daha var. Niye şimdi alıyorsunuz
paşaları canım” diyor.
Tedavi olabilmesi için sadece “tutuksuz yargılansın” diye yırtındığımız canımız Güler Zere, mahkemesine değil, ölümüne beş ay kala bile
tutukluydu hatırlıyorsunuz değil mi Sayın Çelik? Hâlâ her gün tek talebi
tedavi olan kanser,
siroz... hastası genç tutuklulardan
mektup alıyoruz; ister misiniz ulaştırayım size onları?
Haber kaynağı olarak sıkça görüşlerine başvurduğum Hüseyin Çelik’e bu sözlerini sormak için defalarca ulaşmaya çalıştım. Yanıtını merak ediyorum.
Biliyorsunuz, başından beri daha da ileriye götürülmesi gerektiğini savunduğum
Ergenekon kovuşturmasında da evrensel hukuk normlarına riayet edilmesi gerektiğini savundum, savunuyorum.
Tutukluluk süreleri her davada minimum seviyede tutulmalı. Katalog suç gibi gerekçeler bu işe zemin yapılmamalı.
Ama kimse kusura bakmasın, memleketin dolup taşan cezaevlerinde binlerce siyasi tutuklu ranzaları nöbetleşe kullanırken, onlarla aynı suçtan yargılanan bir
takım imtiyazlı generallere iltimas geçilmesini savunamam.
Bırakın bu ayak oyunlarını. Yazılarınızdan, sözlerinden damlayan, ancak bütün menteşeleri gıcırdayan statükoya yağ olacak paşa çayı gibi renksiz sıvıyı, vicdanımızın
gözyaşı diye satmaya çalışmayın. Yemezler.
Adaletse herkes için
adalet.
***
İkikerekiki
İsimleriyle solu çağrıştıran bazı partiler, Anayasa referandumu için iki kere hayır kampanyası başlattılar. Darbecilerin yargılanması gibi yıllarıdır talep ettikleri adımların atılmasına bir değil iki kere karşılarmış. AKP’nin 12
Eylül’ün ürünü olduğunu söyleyip,
12 Eylül Anayasası’nın değişmesine direnecek kadar komikleşen bu arkadaşlara
yanıt, geçtiğimiz günlerde görüştüğüm ve sol adına yüreğimize su serpen EDP’nin Genel Başkanı
Ziya Halis’ten gelsin: “Bugün sol olarak bu değişikliği yönlendirme gücüne sahip değiliz ne yazık ki. Yapmamız gereken, sürece müdahil olmaktır. Aksi takdirde statükocu bir tavırla, bizi ilgilendirmez diyeceksek,
siyaset sahnesine çıkmamızın da bir anlamı yok. 12 Eylül Anayasası’nı AKP değiştiriyor diye bu değişime duygusal nedenlerle karşı çıkan sol, sol değildir”
Yalnızca iki kere değil, böyle sola yüz bin kere hayır.