Şu gelişmeler normal bir ülkede yaşanmış olsaydı ne olurdu acaba?
Düşünün ki...
Orduda
darbe hazırlığı yapan bir cuntanın varlığı
belgeleriyle deşifre ediliyor.
Bu yapının darbeye zemin hazırlamak için kamuoyunu kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmek istediği anlaşılıyor.
Amacına ulaşmak için de düzmece anketler hazırlattığı,
sivil toplum örgütlerini fişlediği, toplumsal
çatışmalar çıkarmak amacıyla Alevileri
hedef seçtiği görülüyor.
Ayrıca...
Koç Müzesi'nde sergilenen denizaltıya yerleştirilen TNT kalıplarının
ilköğretim öğrencilerinin yoğun olduğu bir günde patlatılması planlanıyor.
Türkiye'de yaşayan gayrimüslimleri katletmek amacıyla envaiçeşit silahın toprağa gömüldüğü,
Zir Vadisi ile Poyrazköy'de yapılan kazılarda ortaya çıkarılıyor.
Muvazzaf ya da
emekli onlarca askerî personelin sivil savcılar tarafından sorgulandığı, bunlardan bir kısmının tutuklanarak cezaevine gönderildiği haberlere konu oluyor.
En önemlisi de...
Dokuz yıldır Türkiye'yi yöneten
AK Parti hükümetini alaşağı etmek için detaylı
eylem planları hazırlandığı belgeleniyor.
Ama...
Gereği yapılmıyor.
Hem de
Genelkurmay Başkanı
İlker Başbuğ kameralar önünde söz verdiği halde.
Genelkurmay Karargâhı, her yeni bilgi ve belge kamuoyuna yansıdıkça bunları hazırlayanları değil de yayınlayanları suçlamayı
tercih ediyor.
Şüphesiz askerin bu tavrı
analiz edilmeye değer.
Niçin?
Çünkü hem kurumsal itibarına halel getiriyor hem de devletin diğer kurumlarının normalleşmesini engelliyor.
Bakınız...
Asker, yüklendiği misyonu yani ülkeyi koruma ve kollama görevini diğer kurumlarla paylaşma yoluna gitse, tehlikeleri ve tehditleri birlikte tespit edip onları birlikte göğüslemeye çalışsa Türkiye'deki pek çok anormallik de kendiliğinden son bulacak.
Mesela...
Yüksek yargı durumdan vazife çıkarmaya kalkmayacak.
Üniversite hocaları cübbelerini giyip "Ordu Göreve" pankartları eşliğinde sokaklarda yürümeyecek.
Sivil toplum örgütleri, sendikalar, meslek kuruluşları,
iş dünyası darbe çığırtkanlığı yapmayacak.
Siyasi partiler sandıkta yenemedikleri rakiplerini askerin arkasına sığınarak dövmeye kalkmayacak.
Politikacılar "ara dönem" hükümetlerinde nasıl görev alırım beklentisi içinde olmayacak.
Kimse, "Efendim bu değerlendirmeler çok yanlış. Asker Türkiye'de kimseyi etkisi altına almıyor.
Yargı bağımsız, üniversiteler özgür, politikacılar müstağnidir" demeye kalkmasın sakın.
Eğer öyle olsaydı...
Sarıkız,
Ayışığı, Yakamoz, Eldiven,
Kafes adı verilen
darbe planları ayyuka çıktığı andan itibaren kamuoyu bu kadar "pasif" konumda olur muydu hiç?
Ümraniye'deki gecekondunun çatı katında bir ihbar telefonuyla 2007'de bulunan el bombalarıyla başlayan ve bugünlerde dördüncü iddianamesi hazırlanmakta olan
Ergenekon soruşturmasına bir kısım medya bu kadar bîgâne kalabilir miydi?
Demokratik bir ülkede darbe planları yapanlar gün ışığında suç aletleriyle birlikte yakalanmış olsaydı yine de görevlerini sürdürebilir miydi?
Mümkün değil.
Türkiye, sürekli yüksek tansiyonla yaşamaya mahkûm edilmiş bir
hasta gibi.
Artık bünyenin bu yükü kaldırmaya mecali yok.
Türkiye bir an evvel normalleşmeli.
Bu yolda ilk adımı da, madem siviller atamıyor, askerler atmalı. İşe de hücrelerine kadar sızmış cuntayı temizleyerek başlamalı.
Asker bu iradeyi gösterdiği takdirde diğer kurumlar da kuruluşlar da toplum da ona asimetrik, simetrik her türlü desteği verecektir.