Seçim çabalarını gözlemlemek için gittiğim
İzmir'de,
Kadir Başkan'ı görmek gerçekten büyük bir
sürpriz.
İnsan şaşırmadan edemiyor.
İstanbul nere, Bayındır nere? Meğer Bayındır'ı bayındır yapan İstanbul'muş.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, tam 20 milyon liralık alım yapıyor bu ilçeden. Çiçekçilik, Bayındır'ı gerçekten bayındır etmiş. Her yer
çiçek üreticileriyle dolup taşıyor. Buraya, fazla konuşmayan, her mühendis gibi yaptıklarını çok da anlatma ihtiyacı hissetmeyen Binali Yıldırım'ın
seçim çalışmalarını gözlemlemek için geldim. Binali Bey, Ege'ye ve İzmir'e alışmaya çalışıyor.
Şüphesiz İzmir,
Türkiye için çok önemli bir şehir. Bu ülkenin Akdeniz'e ve Batı'ya açılan en önemli
liman kenti. Son yıllarda fazlaca politize olması, kendi kabuğuna çekilmesi,
savunma psikolojisiyle siyasette kendisini
kale olarak tanımlamaya başlaması ışıltısını azaltıyor ama bu, onun önemini asla eksiltmiyor. Türkiye'nin en kala
balık üçüncü büyük şehri, üstesinden gelinmeyi bekleyen pek çok büyük problemle yaşamaya devam ediyor.
İzmirli, şehrin bu duruma gelmesinin faturasını haklı ya da haksız hükümete kesiyor. Bazı çevrelerde 'hükümet bizi cezalandırıyor' şeklindeki kanaatler çok yüksek sesle dillendiriliyor. Çözülmemiş her problemde gözler hükümete dönüyor ve kızgınlıklar hükümete yöneltiliyor. Ancak yerel
yönetimler, problemleri çözmek için uzatılan ele biraz
yabancı duruyor. İzmir'in şu andaki görünür en büyük problemlerinden biri olan
Hatay Caddesi'ndeki metroyu çözmek için Büyükşehir Belediyesi'ne
işbirliği teklif ediliyor ancak belediye kabul etmiyor. Çünkü, 'Bir işi yapamadılar, hükümet el attı çözdü' dedirtmek istemiyor Aziz Başkan.
AK Parti önceki dönemlere göre farklı hareket ediyor. Listede iki icracı
bakanın bulunması, hele de
ulaşım gibi İzmir'in en temel problemlerine kaynaklık eden bir konunun bakanının buradan milletvekili
adayı olması,
halk tarafından oldukça olumlu karşılanmış.
Başbakan'ın İzmir için
vaat ettiği 35 projenin Binali Yıldırım'ın üzerinde kalacağı, çalışmaları onun yürüteceği ortada. İlginç olan, kimsenin bu projelerin hayal olduğunu
tartışmaması! Herkes bunun yapılabileceğini, hükümetin bu işlerin altından pekâlâ kalkabileceğini düşünüyor. Ayrıca
İlhan İşbilen gibi İzmir ve çevresinde çok sevilen ve itibar edilen isimlerin listeye dâhil olması, AK Parti açısından İzmir'e büyük
renk getirmiş.
İzmir'de seçim çalışmalarını yürütürken agresif bir dil kullanmaması da AK Parti'nin en büyük avantajlarından biri olmuş. Genel olarak İzmirlinin sempatiyle baktığı isimlere örneğin Aziz Kocaoğlu'na eleştiride bulunulmaktan kaçınılması, sadece proje endeksli bir seçim propagandası yürütülmesi, gördüğüm kadarıyla şehirde olumlu yansıma buluyor. Çok önemli bir konu da şu ki;
12 Haziran seçimleri bu kez
laiklik bağlamında yürümüyor. Böyle olması aslında AK Parti için çok olumlu bir gelişme. Çünkü Türkiye genelinin tersine, buradaki laiklik kavgası
CHP'nin işine gelen bir tartışma olarak karşımıza çıkıyor.
AK Parti adayları arasında ilgi çeken diğer bir isim de İlknur Denizli. İZSİAD Yönetim Kurulu başkanlığından AK Parti listesine giren İlknur Hanım, İzmirli seçmenlerle kendi diliyle konuşabiliyor. Onların çelişkilerini kendi cümleleriyle kendisine anlatan bir isim olarak bir hayli ilgi çekiyor. Başbakan'ın mitinginin çok kalabalık olması, iki icracı bakan ile birlikte
İlhan İşbilen, Mehmet Tekelioğlu, İlknur Denizli gibi şehri çok iyi bilen ve sevilen isimlerin listede bulunması, partinin güven duygusu kazanmasına da neden olmuş. Daha önce 'aman beni kimse görmesin' psikolojisiyle hareket eden partililer, Kemeraltı'nda, Alsancak'ta, Hatay Caddesi'nde ve kentin her yerinde cesaretle
broşür dağıtıp, seçmeni ikna etmeye çalışıyor.
İzmir'de; daha önce Türkiye'de var olan
küçük bir zümre hâlâ hayatiyetini devam ettiriyor. 'Küçük olsun bizim olsun' düşüncesiyle hareket eden bu zümre, İzmir'in bu halinden gayet memnun. Kentin gelişmesine, yenileşmesine çok da sıcak bakmıyorlar. Rakı, roka ve balık üçgeninde keyif içinde yaşayacakları bir şehir olarak kalmasının çok daha uygun olduğunu düşünüyorlar. Ancak bu zümre eskisi kadar güçlü değil. Ya da Türkiye'nin büyüyen pastasından biz de pay almak istiyoruz, diyenlerin sayısı artıyor, sesleri de daha yüksek çıkıyor. 'AK Parti hayatımıza müdahale edecek' vehminin koca bir simülasyon olduğunun, bu yüzden şehrin yer yer Kübalaşma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığının farkında olanlar bir hayli fazla ve artık yüksek sesle konuşabiliyorlar.
Kılıçdaroğlu'nun özerklik sözleri, İzmir'e olumsuz yansımışa benziyor. Ama CHP'nin en çok kaygı duyduğu şey bütün Ergenekoncu ya da laikçi isimlerin bu şehirden aday olması!
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in buradan
bağımsız adaylığı ve seçimlere çok asılması, CHP'nin 'oylarımızı çalacak' diye endişe duymasına neden oluyor.
Yaşar Müjdeci,
Osman Pamukoğlu,
Çetin Doğan gibi Kemalizm ve laiklik üzerine
politika üretenler de İzmir'de bağımsız aday ve seçimlere bir hayli yükleniyorlar. Türkiye Komünist Partisi'nin de en çok yüklendiği yerlerden biri İzmir. TKP seçmenlerine diyor ki; CHP 500 bin az oy alsa gücünden hiçbir şey kaybetmez, ancak o oyları bize verirseniz biz çok büyük güç kazanırız. TKP gibi MHP de bu şehre asılan partilerden...
Oktay Vural,
Müsavat Dervişoğlu,
Cengiz Bulut gibi isimlerle oy toplama çabası içindeler. Bütün bu çalışmalar, en çok CHP'yi tedirgin ediyor. Çünkü bunların hepsinin kendisinden oy götüreceğini düşünüyor.
Bu seçimin sonucu ne olursa olsun 13 Haziran günü hükümetin, problemleri çözmek için İzmir'e girmesi gerekiyor. Çünkü İzmir'in yeniden ayağa kalkması, Türkiye'nin daha da büyümesi adına büyük fayda sağlayacak. İzmir'i uzun soluklu ve belki bizzat Başbakan'ın yöneteceği bir çabayla yeniden Akdeniz'in incisi haline getirmek mümkün olacak.
Hükümet bugüne kadar İzmir'e bir hayli yatırım yaptı ancak psikolojiyi yönetebildiğini söylemek zor. Yeni dönemde İzmir'in her problemiyle ilgilenen, onun bütün meselelerine vâkıf olan bir Başbakan, uzun vadede mutlaka kazançlı çıkacaktır. Bu ülkenin büyük zatlarının gözünün İzmir'in üzerinde olduğunu da unutmamak gerekir.