Suriye ile
Türkiye arasında örülen kalın duvarlar yıkılıyor.
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu ve beraberindeki 10 bakanın katıldığı bir törenle Türkiye-Suriye sınırında
vize muafiyeti anlaşması imzalandı. İki
ülkenin bakanları, aradaki bariyerleri, tel örgüleri, kalın duvarları ortadan kaldırdı.
O bölgedeki binlerce
aile sınır çizilirken bölünmüş, akrabaların bazıları bu tarafta bazıları o tarafta kalmıştı. Suriye-Türkiye sınırı denilince bayramlaşmak için binlerce insanın, insanüstü çabaları aklımıza gelirdi.
Bir de kilometrelerce uzunluktaki
mayın tarlaları! En uzun sınıra sahip komşumuz olmasına ve yüzlerce yıl birlikte yaşamış olmamıza rağmen aramızda milyonlarca kilometre uzaklık oluşturulmuştu. Şimdi artık vize olmadan ziyaret edilen ve ortak bakanlar kurulu toplantısı yapılan ülkeler haline geldik.
Bilmem farkında mısınız; Türkiye ve çevresinde bir statüko değişimi yaşanıyor. Düşmanlık esasına göre kurgulanan eski düzen yerine dostluk,
işbirliği hatta kardeşlik esasına göre yepyeni bir anlayış inşa ediliyor. Hatırlayın, yakın bir tarihe kadar Suriye'nin gözü Hatay'da idi ve Türkiye'nin parçalanması için büyük çaba gösteriyordu.
Ermeniler ile 100 yıl önce tehcirle bozulan ilişkilerimiz giderek nefrete dönüşmüştü. Maç trafiğiyle başlayan süreç hızla ilerledi ve Ermenilerle ilişkiler yepyeni bir döneme girdi. Yıllardır en büyük düşmanımız olarak gösterilen Yunanistan'da
Papandreu, başbakan seçilir seçilmez elinde bir
zeytin dalıyla Türkiye'yi ziyarete geldi.
Ancak düşmanlık stratejisiyle kendine ülkelerinde bir yer edinen kesimler, bu değişimden bir hayli rahatsızlık duyuyor. Zürih'te Ermenistan'la imzalanan protokollere karşı çıkan MHP
Grup Başkan Vekili Mehmet
Şandır, 10
Ekim'i 'kara gün' olarak ilan edeceğini açıkladı. İmzaların atılmasının ardından da
diaspora Ermenileri, artık kendileri için 24
Nisan ve 10 Ekim tarihlerinin 'matem günü' olduğunu dünyaya duyurdu. Statüko değişmeye yüz tutunca hasımlar aynı noktada buluşabiliyor. Ermeniler adına imzayı atan
Sarkisyan,
ölüm tehditleri alıyor. Çünkü başta diaspora olmak üzere pek çok Ermeni'nin varlık sebebi Türk düşmanlığı.
Kıbrıs sorununun çözümünden de en çok,
Denktaş ve Papadopulos gibi eski politikacılar rahatsızlık duyuyor. Gerginlik, çözümsüzlük, kısır görüşmeler, bir adım farklılaşmadan gösterilen inatlaşmalar ve sonuçta havanda su
dövme...
Bu coğrafyada eski paradigmanın ruhuna uygun sadece
PKK kaldı. Kini, nefreti besleyecek, kan dökecek başka bir argüman yok artık. Şiddete, gerginliğe, düşmanlığa dayalı politikalar yerle bir olmuş durumda. Bu yeni yapıdan Türkiye'nin bir hayli kazançlı çıkacağı kesin.
Eski düzen, Türkiye'nin önüne bariyer kurmaktan başka hiçbir işe yaramayan hatta Türkiye'nin önüne engeller çıkarsın diye kurgulanan bir yapıydı. Türkiye, yeni politikalar devreye girdikçe bölgede çok daha etkin bir ülke haline geliyor.
Bu süreçte; kendi istikballerini mevcut statükonun varlığına bağlayanların yapması muhtemel provokatif eylemlere karşı dikkatli ve tedbirli olmakta büyük yarar var.
Türkiye'nin bölgedeki etkinliğinden bir hayli rahatsız olan Avrupa'daki bazı devletlerin de Türkiye'yi karıştırmaya yönelik ataklar gerçekleştirme ihtimali göz ardı edilmemeli.
Her şey bir yana; yaşasın bariyerlerin yıkılması, yaşasın kardeşlerimizle düşmanlıkların yok olması... Nefret ideolojisinin canı cehenneme.