Albay Dursun Çiçek, büyük bir şaşkınlık yaşıyor olmalı. Çünkü belki de ilk defa bir andıçtan dolayı
muvazzaf bir
subay tutuklanmak üzere. Oysa daha önce de buna benzer çalışmalara (sosyetik
fişleme, lahikalar gibi)
imza atmış, o çalışmalar basına sızmış ama bir şey olmamıştı.
Albay yine kendisine bir şey olmayacağından o kadar emin ki, yeni bir çalışmaya imza atmaktan imtina etmemişti. Bu çalışma da basına sızmış, hatta
sivil savcılar harekete geçmiş ama araya girenler hakimi değiştirerek Çiçek'in serbest kalmasını sağlamıştı. 'Bu kez de kurtardık' diye düşünürken gerçek
belge ortaya çıkmış ve Albay'a kaçacak bir yer kalmamıştı. İyi de bu ülkede işler bugüne kadar böyle gitmemişti ki! Bu tür çalışmalar basına tabii ki sızmazdı. Olur da sızarsa bir şekilde örtbas edilirdi. Bu ülkede askerin zorda kalması diye bir şey yoktu.
Hani şu şef fıkrası gibiydi her şey. "Şef daima haklıdır. Haksız olduğu durumlarda da birinci
kural geçerlidir." Yani asker her zaman haklıdır. Haksız olduğu durumlarda da ilk maddeye bakılır.
Önceki gün Şemdinli'nin yıldönümüydü. Bu konuyu hafızalarda bir kere daha tazelemekte büyük yarar var.
2005 yılında
Hakkari ve ilçelerinde ardı ardına 17
bomba patlatılmış, bu bombaların sonuncusu da 9
Kasım 2005'te Şemdinli'ye atılmıştı. Patlamaya orada bulunanların müdahalesi, ilginç bir olayı ortaya çıkarmıştı. Saffet Yılmaz'a ait kitabevini bombalayanları
halk yakalamıştı. Bunu yapanlar, iki
astsubay ve
PKK itirafçısı Veysel Ateş'ti. Kitabevinin çevresindekiler tarafından bomba atanların kaçmaları engellenmişti. Halkın yakalayıp resmî görevlilere teslim ettiği astsubaylar, başlangıçta ifadeleri alınıp serbest bırakılmıştı. Ancak Van
Başsavcılığı, Astsubay Baş
çavuş Ali Kaya ile Astsubay Özcan İldeniz'i 18 Kasım'da ifade vermeye çağırdı, itirafçı Veysel Ateş'i de tutukladı.
Van Başsavcı Vekili Ferhat Sarı
kaya, söz konusu üç kişiye
dava açarken,
sanıklar için 'tanırım, iyi çocuklardır' diyen
Orgeneral Yaşar Büyükanıt hakkında da suç duyurusunda bulundu. Ancak ne olduysa bundan sonra oldu. Önce hukuk devreden çıkartıldı.
Sarıkaya, Büyükanıt hakkında suç duyurusunda bulunduğu için meslekten
ihraç edildi. Daha sonra olay yerinde inceleme yapan savcı ve milletvekilinin bulunduğu kalabalığın üzerine ateş açarak bir kişiyi öldüren
Uzman Çavuş Tanju Çavuş gündeme geldi. Tanju Çavuş, 68 günlük tutukluluktan sonra serbest bırakıldı.
TBMM soruşturma komisyonuna verdiği ifadede, "
Hırsız, evin içinde" diyen
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı
Sabri Uzun görevden alındı.
Ama
mahkeme işin peşini bırakmak taraftarı değildi. Van 3. Ağır
Ceza Mahkemesi, Şemdinli'de ölümle sonuçlanan
bombalama eyleminin iki askerle bir itirafçıdan oluşan 'çetenin işi' olduğuna karar verdi. Mahkeme, sanık astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz'i 'çete kurmak, adam öldürmek, adam öldürmeye teşebbüs ve
yaralama' suçlarından 39 yıl 5 ay 10'ar gün hapse mahkûm etti. Dosya
Yargıtay'a gönderildi. Uzun süre Yargıtay'da daireler arasında dolaşan
dosya nihayet Yargıtay 9'uncu Dairesi tarafından karara bağlandı. 9'uncu Daire, Van 3'üncü
Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararını "hayalin de ötesinde, varsayımlara dayalı" diyerek bozdu. Yargıtay, yargılama adresi olarak askerî mahkemeyi gösterirken, "Sanıklar devletin birliğine karşı
örgüt kurmak suçunu işlememiştir." dedi.
Daha uzatmayayım. Aradaki pek çok olayı atlayarak davanın sonucunu hatırlatayım. Dava, askerî mahkemeye gönderildi. 14
Aralık 2007 tarihinde sanık astsubaylar Ali Kaya, Özcan İldeniz ve PKK itirafçısı Veysel Ateş'in delilleri karartma ihtimali ve kaçma şüphelerinin bulunmaması, TSK'da görevli olmaları nedeniyle tutuksuz yargılanmalarına karar verildi.
Genelkurmay Başkanı
Yaşar Büyükanıt'ın, "Tanırım, iyi çocuklardır" dediği Ali Kaya, Özcan İldeniz ve Veysel Ateş, suçüstü yakalanmalarına rağmen serbestçe dolaşıyorlar ve hâlâ TSK'da görevli oldukları için
maaş almaya devam ediyorlar. Benzer olayları yazmaya başlasak gazetenin sayfaları yetmez. Yıldönümü olduğu için sadece Şemdinli'yi hatırlatalım istedim. Dursun Çiçek ve ona emir verenler bunun da daha önceki yüzlerce dosya gibi örtbas edileceğini düşünüyorlardı. Bütün bunların bir tek savunması vardı. O da; "TSK'yı yıpratmayalım". Ama bugün herkes üzerinde
ittifak ediyor ki; TSK'yı yıpratmamak, bu tür yapıların o bünyede barındırılmamasıyla mümkün.