En son 27
Nisan 2007'de
muhtıra yemiş Türk demokrasisi hakkında kim konuşsa
Türkiye'de artık
darbe döneminin bittiğinden söz ediyor. E-muhtıranın ardından daha üç yıl geçmemişti ki, ona kirli
eylem planı,
Kafes Eylem Planı ve
Bülent Arınç'a
suikast planı eklendi.
Poyrazköy'den,
Zir Vadisi gibi yerlerden bir sürü
silah ve
mühimmat, hatta bazılarının dediği gibi 'boru'lar çıktı. Ama hepimiz konuşurken 'Türkiye'de darbe dönemi artık bitti.' diye söze başlıyoruz. Büyüklerimizin de kullandığı bu söz, anne-babaların çocuklarını eğitmek ve uslu durmasını sağlamak için söyledikleri "Benim oğlum artık hiç yaramazlık yapmıyor, çok akıllı oldu artık.'' tarzı sözlere benziyor. 'Türkiye'de artık darbe dönemi bitti' ifadesi sıkça söylenmeye devam ederken, yeni bir
darbe planı Bülent Arınç'ın evinin takip altında olduğu bilgisiyle ortaya çıktı. Bu planı soruşturan
Hâkim Kadir Kayan'ı takip ettiği ileri sürülen iki
araç da ne tesadüftür ki, askerî araç... Ama içindekiler, askeriyenin tesisatçı, sucu,
aşçı kadrosundan... Bu durumda iki şey çıkıyor ortaya; ya
Ankara sokaklarında dolaşan araçların yarısından fazlası askeriyeye ait ya da Hâkim
Kadir Kayan, Bülent Arınç ve diğer siyasîler gibi askeri üstüne çeken bir özelliğe sahip. Yani su tesisatçısı da olsa askerî bir araç, hâkimin hemen arkasına takılıveriyor.
Bir şeyi açıklamak ile inandırmak farklı şeylerdir.
Genelkurmay her şeyi açıklıyor ancak inandırıcı olduğu konusunda herkesin kafasına soru işaretleri bırakıyor. Asıl olan, inandırıcı olmak değil midir? Türkiye'de her konuda askerin ne dediği sorulsa ve onların söyledikleri doğrultuda kararlar alınsa gerçekten darbe dönemi bitmiş sayılabilir! Bazı yazar-çizerler bunu 'kurumların görüşleri alınmalı' şeklinde açık seçik dile getiriyor. Ancak bu duruma devam edilmesi artık mümkün değil. Türkiye'de işler eskisi gibi yürümüyor. Sivil
iktidar ve
sivil topluluklar kendi yasal hak ve yetkilerini kullanmak, yasaların çizdiği çerçevede hareket etmek istiyorlar.
Böyle bir Türkiye'de, yıpranmaktan kurtulmak için TSK'nın bir an önce yeni Türkiye'ye göre kendini yeniden dizayn etmesi gerekiyor. Geçmişte iç ve dış düşman konseptine göre kendini dizayn eden, daha çok da iç düşmana göre gelişmeye çalışan bu kurumun yıpranmama ihtimali yoktur zaten.
Bir oyunu yeni bir oyunla kapatarak, farklı bir yerden oyun açmak, satranç tahtasında yeni hamleler yapıp o anı kurtarmaya çalışmak askerin itibarına vurulan en büyük darbedir. Bunu göz ardı etmemek lazım.
Asker, iç politikada kaldığı, kendi varlığını böylesine hissettirdiği müddetçe,
CHP ya da diğer siyasî partiler gibi yıpranmaktan kurtulamaz.
Bilindiği gibi Türkiye, dış politikada çok önemli hamleler yapıyor. Başta komşularımız olmak üzere pek çok
ülke ile vizeleri kaldırdık. Daha önce düşmanımız olan pek çok devletle barış çubukları içiyoruz. Türkiye aynı barış havasını içeride de yakalayamazsa, sistemin dengeye kavuşması mümkün olmaz. Bu havanın önündeki en büyük engel olan iç düşman konseptinin yeniden gözden geçirilip bugüne göre yeniden dizayn edilmesi lazım. Aksi takdirde sıkıntılar devam edecek. Bugün askeriye içinde okutulan iç düşman kitapçığına göre nüfusun yüzde doksanı düşman sınıfına giriyor. Bu ülkedeki bütün sıkıntılar devletin
topluma kimlik dayatmasından kaynaklanıyor. 'Ya bu dayattığımız kimliğe uyarsın ya da iç düşmanlar arasına girersin' demek, Türkiye'nin en büyük çıkmazı durumunda.
Türkiye bu kısır döngüyü daha ne kadar yaşayacak? 28 Şubat'ta bütün gayri hukukî üsluplar denenmedi mi? Güç, iktidarda hiç bu kadar şımarmamıştı. Her şey askıya alınıp toplum yeniden dizayn edilmeye çalışılmadı mı? Ama siz de gördünüz ki sonuç büyük bir hüsrandan başka bir şey değildi.
Askerin Türkiye'de tek bir yolu kaldı. O da düşman konseptini yeniden gözden geçirip değişen ülkeye ayak uydurmak.