Darbelere sessiz kalmak mı, demokrasiye sahip çıkmak mı?


Şili'de Pinochet'nin seçimle gelen Salvador Allende'yi askerî bir darbe ile devirip iktidarı ele geçirmesinin üzerinden 36 yıl geçti. Allende'nin öldürülmesiyle sonuçlanan bu darbeden sonra Pinochet, ülkeyi tam 17 yıl boyunca diktatörlükle yönetmişti. Bu yıllar içerisinde yüz binlerce insan gözaltına alınmış, tutuklanmış, ortadan kaldırılmış, faili meçhullere kurban gitmişti. Resmî bir rapora göre tam 3197 kişi siyasi nedenlerden dolayı öldürülmüştü. Yapılan darbe, üzerinden geçen bunca seneye rağmen ülkede büyük bir gösteri ile protesto edildi. Toplumsal hafızayı taze tutması bakımından bu tür eylemlerin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sürgün edilenler, işkence görenler ve öldürülenlerin kardeşleri, çocukları belki torunları 36 yıllık acıyı dünyanın hafızasında yenilediler. Gözlerimiz Türkiye'de bundan çok daha büyük bir eylemi aradı. 12 Eylül travmasının bütün mağdurlarının el ele darbelere ve darbe süreçlerine hayır mitingi düzenlemesini bekledik. Solcular, ülkücüler, Aleviler, Kürtler, kardeşi öldürülmüşler, evladı faili meçhule kurban gitmişler, can yoldaşları şartların iyice olgunlaştırılması için katledilmişler sokağa dökülmeliydi. Maalesef bugün pek çok 12 Eylül mağduru kendi lehine olacağını düşündüğü çeteleşmelere alkış tutuyor. Ergenekon'un avukatlarının ve destekçilerinin büyük çoğunluğu 12 Eylül'ün mağdurlarından oluşuyor. Yani 'darbenin bana yarayanı meşru ve gereklidir' diye düşünüyorlar. Ben darbelerden çok darbe süreçlerinin daha büyük bir tehlike olduğunu düşünüyorum. Yani Türkiye'deki kamuoyunun darbeye hazırlanması, kargaşadan illallah etmiş toplumun yılana sarılırken gönül rızasıyla sarılmasını sağlamak için gerçekleştirilen eylemler en az darbeler kadar dengemizi bozuyor. Bugünden baktığımızda 12 Eylül darbesinin tam bir kurgu olduğunu fark ediyoruz. 11 Eylül'de ülkede kan gövdeyi götürürken 12 Eylül günü bütün silahlar susuyor. Bıçakla kesilir gibi kesiliyor. Demek ki hedef darbe yapabilmekmiş, yoksa darbeyle ülkede huzuru sağlamak değil. Geçmişte darbelerden mağdur olanlar bugün Ergenekon'un en büyük destekçileri. 28 Şubat darbe sürecindeki bütün hukuksuzluklara çanak tutanlar bir gün o hukukun kendilerine de lazım olacağını hiç düşünmemişlerdi. Tarih bu darbecileri hep utançla anacak. Ve bir gün öldüklerinde, bütün yaptıklarının hesabını vermeye başladıklarında onları kurtaracak bir HSYK'ları da olmayacak. Unutulmamalıdır ki, darbelere sessiz kalmak yerine demokrasiye sahip çıkanlar, eninde sonunda kazanan tarafta yer alacak; büyük çığlıklara ihtiyaç duyduklarında yanlarında hep büyük halk kitlelerini bulacak. Aksini yapanlar ise yalnızlıktan kurtulamayacak. Bugün Türkiye'nin en büyük medya grubuna verilen cezadan dolayı hiçbir sivil toplum örgütü eylem yapmıyor. Protesto yürüyüşleri olmuyor. Ülkenin entelektüellerinden neredeyse hiç ses çıkmıyor. İşin doğrusu onların da bir beklentileri yok. Bugüne kadar hakkın ve hukukun savunuculuğunu yapsalardı, demokrasinin öğretmenliğine soyunsalardı, statükoyu canhıraş bir şekilde savunmak yerine topluma yaslansalardı kimse bu kadar suskun kalmayacaktı. İnsan elinde güç olduğu zaman cennete düştüğünü ve onu bir daha asla kaybetmeyeceğini zannediyor.
<< Önceki Haber Darbelere sessiz kalmak mı, demokrasiye sahip çıkmak mı? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER