Kazım’ı,
Trabzonspor alsaydı bu kadar büyük
yangın olur muydu? Hiç sanmıyorum.
Engin’i, Burak’ı vs. gördükten sonra, asla...
Çünkü Trabzonspor gün itibarıyla kadrosuna kattıklarını kendisine benzeten, büyüten geliştiren,
tamir eden, hemen hepsinden en yüksek performansı alabilen bir grup.
Peki neden
Galatasaray alınca, hem medyada hem de tribünde
kıyamet kopuyor?
Çünkü orada durum tam tersi! Onca zamandır, problemsiz olanların bile gelip problem kaynağına dönüştüklerini görüyorlar. Hemen yittiklerini...
Durum buyken problemli etiketini çoktan alnına yemiş Kazım’a mı umut bağlayacaklar? Misimoviç’i, Lincoln’ü, Elano’yu gördükten sonra hem de...
Yani mesele gelende değil, alandadır aslında...
İsmi böyle konmasa da durumdan herkes haberdar da ondan. Zaten
Hagi neden gelsin ki, Galatasaray’ın başına!
Rijkaard’dan daha iyi bir
teknik adam olduğu için mi?
Hayır o güzel günleri bildiği, o günlerin en önemli parçlarından biri olduğu için... Kim alınırsa alınsın makinenin bir parçası olduğu günlerin...
Bu çoğu zaman ıskalanan bir evrensel kuraldır aslında.
Mevzu gelenden çok alandadır.
Şeva Milan’da şahane, Chelsea’de sıfır değil miydi?
Pirlo,
Seedorf Inter’de az, Milan’da çok değil mi?
Ronaldinho PSG’de yedek, Barça’da 1 numara, Milan’da eh işte! Değil mi?
Çünkü onlarca yıldır gördük ki, çoğunlukla
oyuncular
takımı değiştirmiyor. Takımlar oyuncuları değiştirip geliştiriyor, istisnalar hariç...
Hakan Şükür o dönemin Galatasaray’ına değil de, Fenerbahçe’sine gitse olur muydu?
Sergen o günün Fenerbahçe’sinden ayrıldı, Galatasaray’da 2
şampiyonluk yaşadı! Doğru mu? Önce sonrasında da Beşiktaş’ta. Neden o Trabzon’spor’da olmadı. Sergen hep aynı Sergen...
Örneği çoktur. Bazı zamanlarda bazı
takımlarda olmalıdır bazı yetenekler. Bazıları zarları doğru atar, hamlesini doğru yapar. Oyuncu da büyür, takım da...
Hagi için durum farklı mı? Hagi’nin mi Galatasaray’a katkısı çok, Galatasaray’ın mı Hagi’ye? Kim kimi daha çok çekti ileri?
Yani burada sorun Kazım değil...
Kazım bugünün Trabzonsporuna, bugünün Bursasına gitse sorun olmaz. Alabildiğini alır, verebildiğini verir ve kervan yürü.
Ancak hangi
İstanbul büyüğüne giderse gitsin sorun oluyor.
Zira mesele gelende değil alandadır.
Galatasaray yeniden bir okul olursa Kazım’lar da göze batmadan
mezun olur. Nice büyük problemlerin hiç göze batmadan
efsane olduğu gibi.
Olmazsa Misimoviçlerin, Elanoların, Lincolnlerin yapamadığı, büyük probleme dönüştüğü yerde daha
küçük bir problem olur.
Hepsi bu!
Nerede o vizyon!
Galatasaray’daki 2. Büyük Yapılanma’nın önemli aktörlerinden biri Adnan
Polat. 84’de başlayan (
Alp Yalman ve Faruk Süren’in önemli yer tuttuğu) 1. Büyük Yapılanma’nın devamında Alp Yalman’ın başkanlığında daha çok iyi bir saha oyuncusu olarak önemli işler yaptığı konusunda kimsenin fazla bir itirazı yok. Eğer Galatasaray 1996-2002 döneminde Avrupa’da tepeleri bulmuşsa bunda onun da payı büyüktür.
Zaten 2 kez üst üste başkan seçilmesinin de temel sebebi bu.
Adnan Polat’ın
Özhan Canaydın yönetiminde de yine 2. Adam olarak son derece başarılı olduğu da inkar edilemez.
Ancak tüm bu vizyonun daha yukarıdan kaynaklandığını sanırım zaman bize gösterdi. Derwall’i Almanya’da ikna eden ekibin 1990-2001 yılları arasında Galatasaray’ın başkanlığını yapması herhalde tesadüf olmasa gerek.
Derwall’in öğrencilerine
Galatasaray Lisesi koridorlarında ‘Milyonluk eşekler’ diye bağrıldığında ben lisede öğrenciydim. O korkunç tepkiye rağmen o vizyon Derwall’in arkasında durdu.
Terim 96 ve 97’de iki kez istifanın kapısına kadar geldiğinde, bugün Terimcilik yapanların, o gün ona ‘Şehir kırosu’ lakabını taktığında o vizyon doğru yolda olduğunu biliyordu.
Ancak bugün böyle bir vizyondan bahsetmek mümkün değil. En azından şu an için.
Adnan Polat’ın o vizyona sahip olmadığı gibi bir iddiam yok. Bu fazla keskin ve açık kapı bırakmayan bir iddia olur. Haksızlık etmek istemem. Hem başkana hem de onu seçenlere...
Belki de sorun yanına, sahada çalışacak bir Adnan Polat bulamayışıdır. Bilemiyorum!
Ancak anlayamıyorum da...
Başkan’ın Rijkaard için söylediği “Fazla insancıl, yumuşak ve otokontrole önem veren bir hocaydı” açıklamasını başka türlü okuyamıyorum çünkü. Çünkü bu durum neredeyse onun Barça’dan gönderilmesinin tek sebebiydi.
Durum buyken bir
futbol şubesi kurdu diyebileceğimiz Polat’ın bu özellikleri bilinen bir teknik adamla neden ilk başta
sözleşme yaptığının da açıklanması lazım.
Ya da bu durum bilinirken neden, yani buna rağmen sözleşme yaparken neden
tedbir alınmadığının.
Polat’ın özellikle 84’den sonra büyük okula dönüşen Galatasaray’ın yetiştirdiği bir öğrenci olarak böyle temel bir meselede hamle yapmayışı anlaşılamayan.
Eğer bu bile planlanamıyorsa nerde o vizyon!