Yapılması gereken o kadar çok şey var ki...
Aynı anda okunup bitirilmesi gerekli kitaplar var mesela...
Bazılarını zikredeyim...
Hüsrev Hatemi'nin "Anılar"ı (Dergâh Yayınları).
Hasan
Cemal'in "Türkiye'nin
Asker Sorunu" (Doğan Yayınları).
İpek Çalışlar'ın "Halide"si (
Everest Yayınları).
Atilla Kıyat'ın "Üç Yıldız Bir Penaltı"sı (
Yapı Kredi Yayınları).
Bu dört kitabı da yarıladım. Birini bırakıp birine sarılıyorum.
Bu kitapları okurken "Bu kitaplarda yazılanlar bizim hayatımız" diyorum içimden... "Önce şunu bitireyim" diyemiyorum.
Cumhuriyet döneminin hem resmi, hem siyasi, hem de insani tarihini bu dört kitap çok iyi anlatıyor. Hatemi'nin ve Kıyat'ın kitapları birer oto-biyografi...
Hasan Cemal bir kurumu, İpek Çalışlar da bir kişiyi merkeze alan monografiler yazmışlar.
Yazarları hem kutluyor, hem de teşekkür ediyorum.
"Yazılı hafızamız"ın birer tuğlası niteliğinde bu dört kitap.
Selim İleri'nin son
romanı "Bu Yalan Tango" da böyle bir kitap.
"Terzi Nedret"ten giyinen kadınların, Çiçek Pasajı'nda Madam Anahit'in akordeonunu dinlerken Edith Piaf'ı düşünen, Tanpınar'a "Kırtıpil
Hamdi" diyen bir çevrenin monografisi bu roman.
Gerçeklerin romanları
Yakup Kadri'nin (
Ankara, Panorama), Kemal Tahir'in (Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu, Yorgun
Savaşçı,
Kurt Kanunu) ve Attilâ İlhan'ın (Kurtlar Sofrası, Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı) romanlarında, Vedat Türkali'nin "Bir Gün Tek Başına"sından "Yalancı Tanıklar Kahvesi"ne uzanan yapıtlarında Türkiye'nin sosyo-politik kronolojisinin farklı açılardan yorumunu nasıl bulursanız, Selim İleri'nin "Son Yalan Tango"su da bir sosyal kesimin serüvenini böyle yorumluyor.
Geçenlerde
genç bir meslektaşıma "Sadece köşe yazılarından Türkiye'yi anlamaya kalkarsan çok yanılırsın, günceli izlemek bütünü anlamaya yetmez" dedim.
Biyografiler, oto-biyografiler ve romanlar da okunmak için yayınlanır.
Mesela Cervantes'i, Stendhal'ı, Tolstoy'u okumadan çağ dönümlerini tam anlayabilir misiniz?
Bir de "Okunması şart olanlar" gibi "Dinlenmesi gereken"ler var.
Mesela "Universal Müzik"ten
Müzeyyen Senar'ın "Saklı Kayıtlar"
albümü çıktı.
Müzeyyen Senar'ın saklı kayıtları
Sade Müzeyyen Senar biyografisi (Cumhuriyetin Divası) ile değil,
Bizans üzerine yazdığı kitapları ile de (Şu Bizim Bizans, Theodora) beni okurları arasına katan Radi Dikici'deki Müzeyyen Senar kayıtlarından 19
şarkı (Bir tanesi de gazel), Almanya'da bir stüdyoda saz eşliğinden ayrılmış. Sonra bu şarkılar yeni bir saz heyeti önünde yeni bir konserdeymiş gibi tekrar sazlarla eşlendirilmiş.
Bir 33'lük Long Play bir de CD çıkmış ortaya.
Müzeyyen Senar Türk müziği yorumcuları içinde bir ekol.
Bu albüm de hem dinlenilmesi hem de sahip olunması gerekli bir zenginliktir.
Son dönemde beni etkileyen diğer iki
müzik çalışmasından biri, 1980 doğumlu, Gaziantepli
kanuni Savaş Özkök'ün "Çantalık Şarkılar"ı oldu (Kaf Müzik).
Haliç Üniversitesi'nde
lisans üstü çalışma yapan Savaş Özkök, besteci Artaki Candan'ı anlamaya ve yorumlamaya vermiş kendisini.
Bir mehtabiye
Selanik'ten
İstanbul'a doktor olmak için gelip, kanuna ve besteciliğe kendisini kaptıran Artaki Candan'ı (1885-1948) bu çalışmada daha yakından tanıyorsunuz.
Bir de
Kültür Bakanlığı İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu tarafından seslendirilen şarkıların yer aldığı "Bir Modern Zamanlar Mehtabiyesi" adlı CD var "Mutlaka dinlenilmesi gerekenler" listesinde.
Bu albümde yer alan Neveser Kökdeş'in "Hayal ufkunda uçan binbir renkler"ini her gün en az 7-8 defa dinliyorum ve doyamıyorum.
Derken bütün bunları unutup güncel siyasi dedikodulara dalıyorum ve "Kim dedi" ile "Kim kodu" soruları arasında bunalım sürecine giriyorum.
SABAH