Tabii ki her kişinin yoğurt yeme biçimi farklıdır.
Ama yoğurdu kimse
bıçak kullanarak yemez.
Çorba da çatalla içilmez neticede.
Siyaset etmek de üslup farklarına rağmen, genel kurallara uyularak yapılan bir iştir.
Özellikle demokratik
siyasetin evrensel kurallarını, bunları geçmişte başarıyla uygulayan ve oluşturanların içtihatlarından öğrenmek mümkündür.
Bana göre geçmişten örnek gösterilecek isimlerden biri
İngiliz siyasetçi- devlet adamı Winston Churchill'dir.
"Büyük Britanya Krallığı"nı kendi evi ve ailesiymiş gibi gözeten, buna karşı muhalefetteyken iktidardaki rakiplerine söylenmedik söz bırakmayan Churchill'in kendisini anlatan bir ifadesini hiç unutmam.
Şöyle demiş Churchill:
- İngiltere'nin dışındayken kendi ülkemin hükümetini asla eleştirmemek gibi bir ilkeyi benimsedim... Ancak bu sırada kaybettiğim zamanı, ülkeme dönünce mutlaka telafi ederim.
Türkiye'de muhalefet yok mu?
Churchill'in bu ilkesi, tabii ki çoğulcu ve özgürlükçü bir demokraside yaşadığınız ve siyaset ettiğiniz zaman anlam taşır.
Eğer kendi ülkenizde
eleştiri hakkınız yok ise, özgürlükler kısıtlanmış ve muhalefet susturulmuşsa, yurtdışında sesinizi duyurmaktan başka çareniz kalmamış demektir.
"Sürgündeki muhalefetler" bu şekilde oluşur.
Bunu biz şu dönemde Suriye'ye ilişkin durumlarda görmüyor muyuz?
Acaba aynı durum Türkiye için de söz konusu olabilir mi?
Bu kuşkuya nereden kapıldığıma gelince...
Gazetelere de yansıdı.
Gerçekten tarafsız bir gazeteden, yani "
Taraf"tan alarak aktarayım kuşkuma neden olan söz konusu haberi:
-
CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu,
Avrupa Sosyalistleri partisi kongresi liderler oturumunda AKP'den övgüyle bahseden
Norveç Savunma Bakanı Espen Barth Eide ile tartıştı.
Türkiye'ye övgü
Oturumu yöneten Norveçli Sosyalist Bakan Eide, Kılıçdaroğlu'na söz vermeden önce "Yeni Türkiye" hakkında olumlu ifadeler kullandı.
''Son 10 yılda tarihiyle daha barışık, siyasi ve
ekonomik gündeminde daha çok ileriye
bakan ve Avrupa standartlarından çok daha hızlı ekonomik
büyüme gerçekleştiren ve son yıllarda dünyada yeni bir rol düşüncesiyle hareket eden Türkiye'nin yeniden sahneye çıktığını gözlemledik" diyen Eide, "tarihiyle ve
Müslüman kökenleriyle uzlaşmış Türkiye'nin Kemalist Türkiye'nin otoriter yöntemlerle Batılılaşma çabasından daha Avrupalı olduğunu" söyledi.
Kılıçdaroğlu öfkelenmiş
Kılıçdaroğlu, kendisine Türkiye'nin Arap Baharı'nda rol modeli olup olamayacağını sorarak söz veren Eide'ye "Türkiye son dönemde parlak gelişmeler sağladı diyorsunuz. Doğrudur. Ama o gelişmelerin hangi bedeller ödenerek sağlandığını acaba tahlil ettik mi? Dünyada cari açıkta bir numarayız, bu hiç sorgulanmıyor. Hapisteki gazeteci sayımız Çin'den daha fazla, bu hiç sorgulanmıyor.
Medya özgürlüğü yok, bu hiç sorgulanmıyor" diyerek
cevap verdi.
CHP Genel Başkanı'nın ülkesinin içinde bulunduğu durum hakkındaki düşüncelerini, aylardır dinliyor, izliyoruz. Bu konuda kendisine bir kısıtlama getirildiğini, sözlerinin sansürlendiğini de hiç işitmedik.
Çin'i kıskanıyormuş
Ayrıca Başbakan'a "Palavracı" demek gibi seçkin bir üslup içeren muhalefet çizgisini de hayranlıkla izlemekteyiz.
Ama bu yetmezmiş gibi Norveç'e gidip sürgündeki bir muhalefetin sözcüsü gibi konuşmasını nasıl anlayabiliriz ki?
Çin'deki
basın özgürlüğü düzeyine özlem duyan Kılıçdaroğlu, Türk ekonomisini eleştirirken bari "
Kuzey Kore'nin
dış ticaret açığı bizdekinden daha az" da deseydi.
Madem kendisine Churchill'i örnek almıyor, hiç olmazsa Churchill'in rakibi
İşçi Partisi lideri Atlee'ye benzemeye çalışsaydı.
Belki duymuşsunuzdur.
Churchill Atlee için "O
kuzu postuna bürünmüş bir kuzudur" demişti.