Yarın yapılacak olan genel
seçimdeki oyların önemli sayılacak bir kesimine yön verecek düşünceyi ya da hesabı, dün Engin Ardıç çok doğru teşhis etmişti.
Sözü edilen kesimin oylarını kullanırken akıllarından geçirecekleri düşünce gerçekten şöyle olacaktır.
- Oyumu bu partiye vereceğim ama inşallah o değil de şu kazanır!..
Aslında katılımcı demokrasinin en önemli aktörü olan "Seçmen"in ikilemini de yansıtmaktadır bu düşünce tarzı.
Neticede yoksulun da zenginin de devletten ve siyasetten ana beklentisi güvenliktir, refahtır, gelişmedir ve istikrardır.
Ülkenin alt ve üst yapısı yenilendiği zaman ve
ekonomik büyümenin çeşitli alanlardaki olumlu yansımaları görülmeye başlayınca, bu tüm sosyal
sınıfları etkiler.
Ama bir de ideolojik saplantılar, siyasal konumlar, bir partiye veya lidere duyulan sevgiler ya da nefrete varan sevgisizlikler vardır bireylerin bilinçlerinde.
Sevgiler ve nefretler
Örneğin tuttuğunuz bir partinin liderini ve onun seçim vaatlerini dinlerken bunların hiçbirinin gerçek olamayacağını bilseniz de, bu söylenenleri alkışlarsınız.
O parti
iktidar olursa ülkenin ekonomik krizlere sahne olacağını bilseniz de, oyunuzu o partiye verirsiniz.
Çünkü diğer parti ne kadar başarılı icraatın sahibi olsa da, o partiye karşısınızdır.
Burada bir sigortanız, "Nasıl olsa benim tuttuğum partinin seçim kazanması ihtimali yok" şeklindeki hem sizde hem de toplumda var olan yerleşik inançtır.
Kazara sizin tuttuğunuz parti iktidar olduğu ve mevcut iktidar seçimi kaybettiği takdirde, yeni yöneticiler size hoş gelen söylemleri seslendireceklerdir.
Kalp ve cüzdan farkı
Ama paranız pul olacak, ekonomik istikrarsızlık bütün olumlu gelişmeleri frenleyecek, durgunluk ve işsizlik gündemin ana maddelerini oluşturacaktır.
Şöyle bir
İngiliz özdeyişi vardır ya:
- İyi burjuvanın kalbi solda cüzdanı ise sağdadır!
Evrensel ölçütleriyle burjuva olmasanız da
Türkiye koşullarında bu sınıfın ikamesini oluşturan kentli "Orta sınıf"tan biri olabilirsiniz.
Resmi ideolojinin ilkokuldan başlayan öğretimi ile düşünceleriniz kalıplaşmış olabilir.
Her olayda kendi çıkarlarınıza dönük hesaplar yapmanıza karşı, seçim sandığına giderken ülkenin ve toplumun çıkarlarını hesaplamayabilirsiniz.
İşte böyle bir şey...
"Olmaz olmaz" demeyin.
1990'lı yıllarda Turgut Özal'ın yeniden yapılanma çizgisini reddedip, 1980 öncesinin kadrolarını yeniden seçimle başa getirmedik mi?
Bereket
halk var
Ekonomik krizler ve post
modern darbeler arasında 1990'ları "
Kayıp yıllarımız" listesine eklemedik mi?
Eğer bu sözünü ettiğimiz kesimden bir
seçmen iseniz, sonuçta "Cahil halk"ın siyasi bilinci sizin tek güvencenizdir.
Sizin yapacağınız saplantılara dayalı siyasi seçimin yanlışlığını, halk kitlelerinin gerçeklere dayalı bilinçli oyları nasıl olsa düzeltecektir.
Düşünebiliyor musunuz?
Sayfa sayfa ilanlarla duyurulan yeni inşaatlardaki katlar bir anda satılamaz, müşteri bulamaz olacaklar.
Rekorlar kılan otomotiv ve dayanıklı
tüketim malı satışları duracak.
Sonu bilinmeyen bir geçiş dönemi başlayacak.
Bereket "Halk" da var bu ülkede.
Onlar oy verdikleri parti hangisiyse onun kazanmasını isterler.
Onlar lafa değil icraata bakar.