Kuruluşu 1754'e dayanan ve
Amerika'nın en eski beşinci yüksek eğitim kurumu olan
Columbia Üniversitesi, Beijing (
Pekin), Amman,
Mumbai (Bombay),
Paris ve Santiago'dan sonra yeni Global Merkez'ini İstanbul'da açtı.
Bu vesile ile üniversitenin
rektörü ve ünlü bir anayasa avukatı olan Lee c. Bollinger'in çeşitli konulardaki görüşlerini öğrenme fırsatımız oldu.
Bu arada yeni Merkez'in direktörü olan İpek Cem Taha'dan bu merkezde ne tür çalışmalar yapılacağı konusunda bilgi aldık.
Amaç hem Columbia Üniversitesi hem de diğer Merkezlerle akademik ve kurumsal bağlar üretmekmiş.
İstanbul'daki Global Merkez'in ilk etkinliklerinden ikisi "
İnternet fazla mı
özgürlük" ile "
Mısır ve
Türkiye:
Demokratik süreç karşılaştırması" içerikli paneller olarak belirlenmiş.
Bunun yanında şehircilik, depreme
hazırlık, afet yardımları,
insan hakları,
Bizans ve
Osmanlı anıtlarının dijital dokümantasyonları konulu ortak çalışmalar da başlatılmış.
Globalleşmenin yan sonuçları
Rektör Bollinger'e sorular yöneltir ve onu dinlerken, globalleşmenin çok yanlı sonuçlarını ve ortaya çıkan her alanda yeniden yapılanma gereksinmelerini gözden geçirme fırsatına kavuştuk.
Bu alanlardan biri de hukuktur.
Bağımsızlık ve egemenlik gibi olgular, ekonomide olduğu gibi hukukta da globalleşmenin (veya çağdaş uygarlık anlayışının) zorladığı durumlara karşı çözüm üretilmesini yavaşlatıyor.
Biz bunu
AİHM'ye bireysel başvuru hakkı ve AİHM mevzuatının
Anayasa hükmü ile üst hukuk kaynağı olarak benimsenmesi sonucu aşabileceğimizi zannettik.
Oysa yerel hukukumuz, mevzuatımız ve yargımızın alışkanlıkları dolayısıyla, hâlâ eski anlayışların esiri değil miyiz?
Hasan
Cemal dün Milliyet'teki yazısında bunu çarpıcı biçimde şöyle örneklemişti:
Terörle mücadele
kanunu
"Sorunlardan kaçmak isteyen,
siyaset meydanını dikensiz gül bahçesine dönüştürmek isteyen
iktidar sahipleri,
propaganda tanımını istedikleri gibi yaparlar.
Bizim
Terörle Mücadele Kanunu bu bakımdan çarpıcı bir örnektir.
Bu kanun sayesinde her şey kolayca
terör ve
terör örgütü propagandasının içine sokulabiliyor,
demokrasinin kolu kanadı kırılabiliyor. Türkiye bunu çok yaşadı.
Komünizm propagandası diyerek, bölücülük propagandası diyerek, irtica propagandası diyerek yaşadı.
Anlaşılan o ki, şimdi sıra 'terör propagandası'na gelmiş durumda.
Çark, acımasız işlemeye başladı.
Terör bitsin diyenler için de, savaş değil barış diyenler için de,
silah değil siyaset diyenler için de acımasızca işliyor." Sorun sadece hukuk ile demokrasi ve siyaset ilişkilerindeki kilitlenmelere neden olmuyor. Rektör Bollinger şöyle bir örnek verdi mesela.
Hangi hukuk ve yargı?
Amerika'da yayınlanmış bir kitabı
Amazon aracılığı ile İngiltere'de Kindle'ınıza indiriyorsunuz.
Ve bu kitaptaki ifadelerden rahatsız olan bir Arap da, yazara ve yayınevine
tazminat davası açıyor.
Bu davayı Amerika'da açsa
Amerikan hukukunun bu konudaki hoşgörüsünü bildiği için davadan sonuç alamayacağını biliyor. Bu nedenle davayı İngiltere'de açıyor.
Bu davanın sonucu Amerika'daki yazarı ve yayınevini ne ölçüde etkiler?
Ya da Los Angeles'te çevrilen bir film Arizona'nın müstehcenlik yasalarının kapsamına giriyor.
Amerika bu uyuşmazlığı Amerikan Yüksek Mahkemesi'nin kararlarına bağlayarak çözebiliyor.
Ama dünya ülkelerinin yerel hukuklarının özgürlüklere ve demokrasiye uyumunu sağlayacak bir "Global Yüksek Mahkeme" yok ki.
Columbia'nın İstanbul'daki merkezinde böyle konular da herhalde masalara yatırılacaktır.