Aradan onca zaman geçmesine rağmen karanlıkta kalan Uğur
Mumcu cinayeti yeniden gündemde...
Aradan onca zaman geçmesine rağmen karanlıkta kalan
Uğur Mumcu cinayeti yeniden gündemde...
Tuncay Güney’le birlikte 2001’de gözaltına alınan
Ergenekon davasının
tutuklu sanığı yazar Ümit Oğuztan’ın da
sorgu kaseti ortalıkta dolaşmaya başladı...
Oğuztan sorgusunda, gazeteci Uğur Mumcu’nun Celal
Talabani’ye gönderilen
seri numaraları silinmiş
silahlar nedeniyle öldürüldüğünü ileri sürüyor...
* * *
Biz bu iddiayı,
Veli Küçük’ün evinde ele geçen ‘Şirketler ve Köstebekler’ adlı belgeye dayalı olarak daha önce de duyduk ve bu Ergenekon İddianamesinde de yer aldı...
Ergenekon iddianamesinin ‘deliller’ kısmında yer alan raporda, Mumcu’nun, devlet tarafından
Celal Talabani’ye gönderildiği iddia edilen 100 bin silahı araştırdığı için öldürüldüğü öne sürülüyor.
Belgenin ‘
Susurluk Raporu Silahlar ve Cinayetler’ başlıklı b
ölümünde yer alan iddialar şöyle:
‘1991’in Ocak ayında Makine Kimya Enstitüsü’ne (MKE) ilginç bir
mesaj geldi ve ‘çok gizli’ yürütülecek bir işlemle 100 bin silahın seri numaralarının silinmesi istendi.
Dört gece süren işlemden sonra silahları üst rütbeli bir
subay ‘ben
JİTEM komutanıyım’ diyerek aldı.
Silahlar,
Irak sınırına getirilmeden bir gün önce, 15 Ocak 1991’de, Jandarma
Albay Durmuş
Coşkun Kıvrak komutasındaki kuvvetler, 700 kadar
PKK’lıyı kıskaca aldı.
Ancak bu anda
Ankara’dan gelen emirle geri çekilmesi istendi.
Bu emrin nedeni, sınırda çıkabilecek bir çatışmanın dikkati silah sevkiyatına çekmesi olasılığıydı.
MKE yetkililerine de giden yazılı emir
dosyasını, Albay Kıvrak ve birkaç asker inceleyince şok oldu.
İlerleyen dönemde askerlerden biri dosyanın fotokopisini çekip gazeteci Mumcu’ya gönderdi.’
Mumcu’nun kendine gelen belgeyi onaylatmak için bazı yerlere açtığı telefonlar nedeniyle öldürüldüğü söyleniyor...
Hatta sorgu kasetinde Ümit Oğuztan’ın belirttiği gibi, ölümünden bir gün önce, 23 Ocak 1993 günü Albay Durmuş Coşkun Kıvrak’ın, ısrarla Uğur Mumcu’yu aradığı ama bir türlü ulaşamadığı sıkça tekrarlanmakta...
JİTEM Albayı Durmuş Çoşkun Kıvrak ise bunu yalanlamakta...
* * *
Ergenekon’un ne olup, olmadığı gittikçe daha somut bir şekilde belirginleşiyor...
Güneydoğu’daki ölüm kuyularından Karargáh Evleri’ne; tutuklanan
emekli ve
muvazzaf askerlere kadar...
İş ciddiyetle takip edilebilirse yakın geçmişin tüm korkutucu dehşeti ortaya çıkacak gibi...
O yakın geçmişteki
faili meçhullerden biri de Uğur Mumcu cinayeti...
Askere, istihbarata çok yakın, hatta onlarla girift ilişkilere sahip olan Uğur Mumcu’nun katli için Ankara DGM Savcısı Ülkü Coşkun da, ‘olayı devlet yapmıştır. Siyasal
iktidar isterse çözülür’ demişti...
* * *
Son zamanlarda seslendirilen ve dün yeniden gündeme gelen iddiaların, 1997 yılında ‘
TBMM Uğur Mumcu Suikastını
Araştırma Komisyonu’nda da ifade edildiğini gördüm...
Örneğin, emekli
Yüzbaşı Muharrem Tunç’un 6
Mart 1997 tarihli ifadesi Komisyon Raporu’na şöyle geçmiş:
‘1993 yılında Sıhhiye
Orduevi’nde otururken adının Albay Durmuş Coşkun Kıvrak olduğunu öğrendiği bir kişinin ‘JİTEM temsilcisi olduğunu, birtakım belgeleri dosyaladığını, Talabani güneyden, Türk kuvvetleri kuzeyden olmak üzere PKK
imha planı için
Özal ile anlaştıklarını, bu meyanda Talabani’nin silah istediğini, bu silahların verilmesi ile ilgili JİTEM ve
Genelkurmay olumsuz görüş vermesine rağmen, silahların sonunda PKK’nın eline geçeceği kaygısının dile getirilmesine rağmen silahların numaraları silinerek Talabani Kuvvetlerine verildiğini, bu konuları belgelediğini, emekli olunca kendisine vereceğini’ söylediğini; 15-20 gün sonra bu albayın kendisini aradığını, bir suret dosyayı Uğur Mumcu’ya gönderdiğini, kendisine de gelerek bir dosya vereceğini söylediğini ancak, gelmediğini, bir müddet önce bir kısım gazetecilerin bu albay ile ilişkiyi kendisine sorduklarını, İlçe Jandarma Komutanı aracılığı ile gazeteci
Ertuğrul Akçay’ın albay ile evinde görüştüklerini, ancak bunların sır olduğunu, söylenemeyeceğini, sonradan caymasına rağmen bu olayı kendisine 3-4 saat anlattığını, 80-100 bin civarında silahın teslim edildiğini söylediğini, numaraların nasıl silindiği konusunda bilgisi olmadığını, ancak silahların kalaşnikof olduğunun kendisine söylendiğini, bu konunun Albay Durmuş Kıvrak tarafından aydınlatılacağını, bu kişinin Mumcu, Eşref
Bitlis’in ölümünden sonra
Akçakoca’nın bir dağ köyünde yerleşmesinin bu konuda çekincesi olduğunu akla getirdiğini, Mumcu’ya evrakları gönderdiğini söylediğini, ifade etmiştir.’
* * *
TBMM Komisyonu’na verilen bu ifadeler üzerinden 12 yıl geçmiş...
Bugüne kadar bu iddialarla ilgili hiçbir şey yapılmamış...
Öyle ki adı yeniden gündeme gelen ve iddiaları yalanlayan emekli JİTEM albayının ifadesine bile başvurulmamış...
* * *
Gelecek cumartesi günü...
Uğur Mumcu’nun katledilişinin 16. yıldönümü...
Ergenekon’da taşlar yerine otururken, bu faili meçhul cinayet konusunda, üzerinde nedense hiç durulmayan iddiaları, bir kez de TBMM Komisyon Raporu üzerinden anımsatayım dedim...