Gözüm dün Güneri Cıvaoğlu’nun “
12 Haziran milat” başlıklı yazısına takıldı. Yazının başlangıcı şöyleydi:
“Uzun süredir ‘İkinci
Cumhuriyet’ konuşuluyor. Tedirgin edici bir söylem.
...’İkinci Cumhuriyet’ Türkiye’nin
siyaset tartışmalarına girdiğinde ‘mizah’ konusu olmuştu.
Bunu savunanlarla dalga geçiliyordu.
‘Numaralı cumhuriyetçiler...’
‘Numaracı cumhuriyetçiler...’
Aradan geçen yıllarda Türkiye’de zihniyet kalıpları, siyasete
egemen sivil aktörler değişti. Marjinal siyaset kadroları çoğunluk oldular. Cumhuriyetin ‘geleneksel ve yerleşik’ yapısı ‘
mimari’ olarak yeniden elden geçti. Ama...
Hâlâ ‘Birinci Cumhuriyet’ dönemi sürüyor. Ya 12 Haziran seçimlerinden sonra?”
***
Geçtiğimiz 12 Kasım’da da Güneri Cıvaoğlu’nun “
HSYK Seçimleri ve 2. Cumhuriyet” başlıklı bir yazısına rastlamıştım.
O da dünkü yazısı gibi aynı mealdeydi...
Güneri Cıvaoğlu’nun her iki yazıyı yazarken de “İkinci Cumhuriyet” projesi konusunda pek de bilgilenme ihtiyacını duymadığını sezinledim. Bu bilgi eksikliğini gidermeyi amaçlıyor mu bilmiyorum ama belli ki kısa bir özete bir kez daha ihtiyaç var...
***
Kemalizm
eleştirilerini “şeriatçılık” olarak yaftalayıp çürütmek eski bir ittihatçı gelenektir... Birinci Meclis’te “tek parti ve adam diktatörlüğüne” yönelik her hukuksal eleştiri “şeriatçılık” olarak püskürtülürdü...
Çünkü
hedef çağdaş bir
demokrasi değil, mevcudun sürmesidir...
İkinci Cumhuriyet, tek parti rejimine karşı demokratik cumhuriyet’i önerir...
Kemalizm “demokrasi” içermiyor ama demokraside Kemalizm’e yer var...
***
Cıvaoğlu minik bir çaba gösterip,
arama motoru google’a girip, “İkinci Cumhuriyet”i oraya yazsa, 20 saniyede beş milyondan fazla başlık önüne yığılacaktı. Eğer ikinci bir adım daha atmaya üşenmeyip, siteyi tıklayıp, “İkinci Cumhuriyet” kavramına göz atsaydı, şu tanımla karşılaşacaktı:
“...1923 Cumhuriyeti’nin demokratik ve çoğulcu bir niteliği bulunmadığı, egemenliğin halka değil bürokrasiye ve orduya ait olduğu, devletçi ekonomi anlayışının bir ‘
soygun sistemine’ dönüştüğü tespitlerinden hareketle ortaya atılan cumhuriyetin demokratikleşmesi ve siyasal sistemin yeniden yapılanması, ‘İkinci Cumhuriyet’in kurulması olarak nitelendi.”
Aynı yerde İkinci Cumhuriyetçi çözümlerinin nasıl özetlendiğini de görecekti:
“Rejimin bürokratik yapısının değiştirilmesi, devletin
ekonomik ağırlığının azaltılması, şeffaflaşması,
vergi verenlerin vergilerinin nereye harcandığını denetleyebilecek hale gelmesi, rejimin üzerindeki ordu vesayetinden arındırılması ve tüm
toplumsal tabakaların katılımıyla devlet çatısının üretken ve demokrat olarak yeniden çatılması...”
***
Ayrıca “Birinci Cumhuriyet” deyince, kastedileni de iyi algılamalıyız...
Birinci Cumhuriyet, “halka” karşı örgütlendi. Hukuksal yapısını da halka karşı bir anlayışla inşa etti. Bugün de durum farklı değil. Nitekim 82 anayasası, halka rağmen bir devlet inşası ve halka rağmen bir devleti sürdürme anayasasıdır. HSYK,
Anayasa Mahkemesi gibi yargı kurumlarının örgütlenmesi de, aynı siyaset kurumunun örgütlenmesi gibi
darbe yasalarına dayanmakta... Kısacası, devletin iskeletini oluşturan neredeyse tüm kurumları yüzde 80 darbe yasaları oluşturmakta...
Devlet hukuku ve iradesi var ama toplumsal hukuk ve
milli irade yok. Bu nedenle “Birinci Cumhuriyet”ten yana çıkmanın da âlemi yok...
***
Demokratik bir devlet ve toplum yaratmayı amaçlayan İkinci Cumhuriyet’i, sitesine bile göz atmadan, “din devleti” imasıyla bıçaklamaya kalkmanın hiç âlemi yok...
Buradaki temel soru, bugün hala 12
Eylül rejimi tüm haşmetiyle sürerken, bazılarının neden demokratik bir cumhuriyeti hedefleyen bir projeden rahatsız olduğu ve bunu neden çarpıttığıdır....