Sözde


12 Mart 1971 Muhtırası sonrasında ilan edilen sıkıyönetimin, bir sonraki 1980 darbesine dek kamuoyunu şartlamaya yönelik askeri bildirileri, “Marksist, Leninist, Maoist, Anarşist...” gibi suçlu ilan edilen sıfatlarla başlardı. 1979 yılında, Avrupa demokrasisiyle Türkiye’deki açık ya da örtülü askeri faşizm arasındaki farkı, kaldığımız yurdun az ilerisindeki “Anarşistler Federasyonu”na rastladığımda çok somut olarak algılamıştım. Bir felsefeden kaynaklanan “Anarşizm”, burada kafadan suç... Orada yasal bir federasyon... *** Ermenistan’la başlayan “futbol diplomasisi” ete kemiğe bürünerek devam ediyor. Türkiye, artık hiçbir şansının kalmadığı 19. Dünya Kupası Finalleri öncesi bulunduğu 5. Grup’taki Avrupa elemelerinin 10. ve sonuncu maçını bugün Bursa’da Ermenistan ile yapacak. Ve Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan da maçı izlemek için Bursa’da olacak. *** Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün AK Parti Meclis Grubu’nda yaptığı konuşmada bu süreci şöyle tanımlıyordu: “Biz düşman kazanmaya değil dost kazanmaya talibiz. Ancak düşman kazanma anlayışında olan bazı siyasi partiler var. Komşularımızla ilişkilerimizi geliştirme mücadelesi veriyoruz. Çözümü arayan zorlayan taraf biz oluyoruz. Perşembe günü Irak’a bir ziyaret gerçekleştiriyoruz. Komşularımızla sıfır sorun anlayışı içinde sorunsuz yaşamaya çalışıyoruz. Ermenistan’la aramızda başlayan süreç bizim barışçı dış politikamızın yansımasıdır. Ülkemizde birçok Ermeni vatandaşı açık söylüyorum, kaçak yaşıyor. Çalışmak için gelen bu insanları kapı dışarı edemeyiz. 2003 yılından itibaren Ermenistan’a pek çok jestimiz oldu. Hava sahamızı açtık. Ermenistan Cumhurbaşkanı’na mektup yazdık. Suçlamaları bırakalım gelin ortak bir tarihi komisyonu kuralım gerçekleri ortaya çıkaralım dedik. Şimdi çok olumlu bir noktaya geldik. Hükümet olarak biz olayı bu noktaya getirdik. Son sözü TBMM söyleyecektir.” *** Başbakan Erdoğan’ın dünkü konuşmasında da söz ettiği, 1915 olaylarını araştırmak için “ortak bir tarihi komisyon” kurma kararı, Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollerde de yer alıyor. Bu, dolayısıyla “yansız” bir araştırma sonucuna da katlanmayı içermekte. Ama... Açılıma, protokole, Sarkisyan’ın bugünkü konukluğuna rağmen, resmi mecralarda telaffuz edilen her “soykırım” lafının önüne otomatik bir “sözde” tamlaması da eklenmekte. Gerçek demokrasilerde oksijenlenmişseniz, Türkiye’deki devlet patentli “tek seslilik” zorlaması iyice göze batıyor. Eğer devlet resmen “soykırım” lafının önüne “sözde” tamlamasını getirmiş ise, bu, toplumun özgürce tartışmasını da dolaylı olarak yasaklayan resmi bir teze dönüşüyor. Soykırım var mı, yok mu, bunu söylemek kolay değil. Ancak devlet buna “sözde” dediği vakit, bunu özgürce araştıracak bir ortamı da baştan zehirliyor. Halen sürmekte olan gizli “tek parti faşizmi” de zaten bu demek. Yoksa özgür bir toplum, yüz yıl önceki tarihsel bir olayın gerçeğini tartışarak bulamaz mıydı? Ama “resmi tez” dışında objektif bir araştırma buralarda “hainlikle” suçlandığı için, bu meseleyi de tartışamadık. Şimdi konu uluslararası bir komisyona havale... *** Diyorum ki... Madem kendimize artık güvenimiz var. Madem “demokratik açılım” hamleleri içindeyiz. Ve bunu bugünkü maçı Sarkisyan’ın da izleyeceği bir noktaya getirmişiz... O halde hala devam eden bu “sözde” tamlaması, araştırmanın önünü kesen resmi propaganda zorlaması ne? *** Gelişmiş demokrasilerde “Anarşizm” bir felsefe, bir federasyon iken bizde suçlamaya yönelik bir “küfür”. Tabii böyle olunca da, tarihsel olayların yaşandığı dönemlere ait gerçekleri araştırmak buralarda “hainlik”, araştırmanın önünü kesen “sözde” takısını telaffuz etmek de “vatanseverlik”... Ta Cumhuriyet’in başından beri “gerçekler önemli değildir, resmi tez önemlidir” anlayışı, maalesef tüm değişimlere rağmen bugün de geçerli. *** Özetle, yansız bir araştırmaya olan güvenimiz tam ise, artık “Ermeni Soykırımı” konusunda da ancak tek partili ülkelerde görülen bu “sözde” tamlamasını kaldırmak isabetli olmaz mı?

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER