4
Ekim Cumartesi günkü
Hürriyet Gazetesi’nin 16. sayfasının altında, Doğan Haber Ajansı mahreçli dört sütunluk ‘
PKK 2 şoförü bıraktı’ başlıklı haberdeki ‘
Namazda ateş’ bölümünde yazanı beraberce okuyalım:
Hakkári’nin
Şemdinli İlçesi’nde
Irak sınırına 4 kilometre uzaklıktaki
Aktütün Karakolu’na, 73 haneli köy sakinlerinin cuma namazı için camide bulunduğu sırada
taciz ateşi açıldı.
Karakoldaki askerlerle, Irak’tan sızan
teröristler arasında çatışma çıktı.
Aralıklarla yaklaşık 3 saat kadar süren çatışmadan sonra püskürtülen
teröristler, Irak topraklarına kaçtı.
Çatışmada bir er yaralandı’
* * *
Üç saat süren baskının püskürtüldüğünü ve sadece bir askerin yaralandığını söyleyen haberi, Doğan Haber Ajansı hangi saatte servise koydu?
‘PKK’lılar, Aktütün Karakolu’na Taciz Ateşi Açtı’ başlığıyla, 3 Ekim Cuma günü saat 16.52’de...
Saldırı, haberde sözü edilen ve farklı kaynaklar tarafından da doğrulandığı şekliyle ‘Cuma Namazı’ sırasında başlamış... Demek ki Aktütün Jandarma
Sınır Bölüğü’nün Batı’dan emniyetini sağlayan Bayraktepe’ye saldırı saat 13.00’te olmuş...
Haberde vurgulandığı haliyle üç saat kadar süren çatışma 16.00’da da sona ermiş...
Zaten haber de saat 17.00’ye doğru servise konulmuş...
Cumartesi günü de bu haliyle gazetelerde yer almış...
Aynı haber
Anadolu Ajansı’ndan da geçti; üstelik saldırı Cuma günü
TRT haber bültenlerinde de yer aldı...
Kulağını hafifçe haberlere kabartan herkes, olayın tüm boyutunu bilmese de, 4 Ekim Cuma günü Aktütün Karakolu’na yapılan saldırıdan bir ölçüde haberdar olabilirdi...
* * *
Olayın tüm boyutunu bilmese de...
Saldırıdan bir ölçüde haberdar olmaktan söz ediyorum, çünkü haber ajanslarındaki tablonun henüz açığa çıkmayan bir şekilde kanlı bir faciaya dönüştüğünü bir sonraki gün öğrendik...
Nasıl mı?
Genelkurmay’ın web sitesinden... 4 Ekim 2008 tarihli, BA-42/08 no’lu saat 9.30’daki ‘
basın açıklaması’ ile...
Açıklama nasıldı:
‘
Hakkari ili Şemdinli ilçesi bölgesinde bulunan Aktütün Jandarma Sınır Bölüğü’nün
batıdan emniyetini sağlayan Bayraktepe’deki unsurlarına karşı dün öğleden sonraki saatlerde bölücü
terör örgütü tarafından Irak’ın kuzeyinde bulunan ağır
silahlarının da desteği ile saldırı girişiminde bulunulmuştur...
Çatışmalar,
akşam karanlığına kadar devam etmiştir. Çatışmalar esnasında bir
astsubay, altı
uzman erbaş, sekiz erbaş ve er olmak üzere 15 güvenlik görevlisi şehit olmuştur. Zayiatın büyük kısmı, Irak’ın kuzeyinden yapılan ağır silah atışları nedeniyle meydana gelmiştir. Çatışmada yaralanan
personel,
tedavi edilmek üzere uçakla
Ankara’ya getirilmektedir. İki uzman erbaş ile henüz temas kurulamamış olup bölgede
arama faaliyetleri devam etmektedir.
Çatışmalar süresince, 23 terörist etkisiz hale getirilmiş olup Hava
Kuvvetleri ve topçu ateşleri sonucunda etkisiz hale getirilen terörist miktarı henüz tespit edilememiştir...
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.’
* * *
3 Ekim Cuma günü namaz vakti başlayan saldırıyı hava kuvvetleri komutanı ne zaman duymuş?
Onun da cevabı gene Genelkurmay web sitesinde var...
8 Ekim tarih, BA-48/08 sayılı, 17.30’daki ‘basın açıklaması’ aynen şöyle:
‘Son günlerde
Hava Kuvvetleri Komutanı Hava
Orgeneral Aydoğan Babaoğlu ile ilgili olarak bazı basın yayın organlarında haberler yer almaktadır.
Hava Kuvvetleri Komutanımızın
Antalya’da bulunduğu sırada, 4 Ekim 2008 Cumartesi günü akşam saatlerine kadar olan sürede, Bayraktepe bölgesinde meydana gelen çatışma sonucunda verilen şehitler hakkında bir bilgisi olmamıştır.
Gerçeğin böyle olmasına rağmen konunun teyit edilmeden Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratma amaçlı olarak kullanılması üzücü ve düşündürücüdür.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.’
* * *
Hal-i pür melalimiz böyle...
Cuma öğle başlayan ve 17 şehit verip, 20 askerimizin yaralanmasına neden olan bir
karakol baskınını, Cumartesi akşamüstü, en son kuvvet komutanı duyuyor...
Genelkurmay da bunu yadırgayanları yadırgıyor... Üstelik bu yadırgamayı da ‘TSK’yı yıpratma amaçlı’ olmaya yoruyor...
Fesüpanallah...
* * *
Anlaşılan o ki...
Tüm olumsuzluklara rağmen, aslında galiba burayı Tanrı koruyor...
Çünkü askeriyeye saldırıyı en son kuvvet komutanının duyduğu bir ülkede, başımıza gelenler devede
kulak sayılır...
Ne denir?
Denecek bir şey yok...
Çünkü yorum yapmayı da anlamsızlaştıran,
Allah’a
havale, Allahlık bir durum var...