Türkiye saati ile sabah beş... Burada ise saat on bir.
Pasifik Okyanusu’na
bakan bir
otelin toplantı salonundayız.
Dış
Ticaretten Sorumlu
Devlet Bakanı Zafer
Çağlayan kürsüde.
Sektörün önde gelen temsilcilerine müteahhitlik
hizmetlerinde
işbirliği imkânları konusunda çok özendirici bir konuşma yapıyor:
“Türkiye ekonomisinin, kalkınmasının ve istihdamının lokomotif sektörlerinden biri olan yurtdışı müteahhitlik hizmetleri sektörü bugüne kadar 83
ülkede yaklaşık 172 milyar dolar düzeyinde 5500’den fazla proje üretmiştir.”
***
Bir bakanın ilk kez resmi ziyaret yaptığı
Hong Kong’un havaalanı denizden kazanılmış bir
bölge üzerinde inşa edilmiş.
Uçak adeta denize iniyor...
Zaten ülke adalardan kurulu...
Bizim ilk
köprü ile yaşıt olan kırk yıllık bir yeraltı tünelinden geçerek yerleşim merkezine hızlıca ulaşıyorsunuz.
Bu arada köprülerden de nasipleniyorsunuz...
Hong Kong sadece denizaltı tünellerinin değil, insana adeta
yaşam kıvancı veren olağanüstü zarif köprülerin de ülkesi.
***
Hong Kong yönetimi topraklarının yüzde altmışını yeşil alan olarak korumuş, yedi milyonluk nüfusun sığıştığı yüzde kırklık alanda ise
estetik gökdelenler yükseliyor.
Ezmeyen, huzursuz etmeyen, yabancılaşmaktan uzak, sizinle iç içe yaşayan, sanki sevecen bir Manhattan ile karşı karşıyasınız...
İşini özenli bir robot gibi hiç aksatmadan ve adeta hatasız yapan çocuk yüzlü güleç Hong Konglular aralıksız çalışıp duruyor.
Yan gözle izlediğim otel görevlisi, kapının önünde sıralanan devasa
siyah saksıların önce bir bezle tozunu alıyor, ardından saksının dibine dökülen
çiçek yapraklarını süpürüyor...
Çok uzun süre İngilizlerin yönetiminde kalan sonra da Çinlilerin pek ilişmediği bu özerk bölgede herkes Çince ve İngilizceyi adeta
ana dil olarak konuşuyor.
***
Bakan, rahat, esprili ve birazda üstten bir tavır içinde konuşmaya devam ediyor:
“Türkiye 2010 yılında 21,1 milyar dolar hizmet ihracatı ve 12,9 milyar dolar da hizmet ithalatı gerçekleştirmiş olup, hizmet ticaretinde 8,2 milyar dolarlık bir fazla vermiştir.”
Hizmet ticareti ne?
Turizm...
Nakliye...
İnşaat...
Zafer Çağlayan bir ara kendi için hazırlanan konuşma notunun da dışına çıkarak, çok dikkatimi çeken bir rakam daha veriyor: Dünyadaki toplam 3 trilyon 310 milyar dolarlık hizmet ticaretinde, 33 milyarlık hizmet ihracatıyla Türkiye yüzde birlik bir paya sahip...
Mal ihracatında ise bu oran hala binde 85.
Cumhuriyet dönemindeki sanayileşme edebiyatına rağmen hizmetin dünyadaki payı mal ihracatını aşmış durumda...
Ve Türkiye’nin çip üreten tek bir
firması bile yok.
***
Mal ve hizmet dengesindeki bu durum dikkatimi çekiyor.
2009 yılında dünya hizmet ihracatı bir önceki yıla göre yüzde 13 azalarak 3 trilyon 310 milyar dolara gerilemiş.
Türkiye 33 milyar dolarlık hizmet ihracatıyla dünya hizmet ihracat liginde 26. sırada.
İlk beşte ABD,
İngiltere,
Almanya,
Fransa ve Hong Kong’u da özerk bölge olarak kapsayan Çin var.
ABD’nin hizmet ihracatı 2009 yılı itibariyle 470 milyar, Çin’in ise 129 milyar dolar. Hizmet ihracatının ABD’nin toplam ihracatı içindeki payı yüzde 14,2, Çin’in ise yüzde 3,9.
Firmaların kendi ülkeleri dışında gerçekleştirdikleri iş hacimleri dikkate alınarak yapılan sıralamada dünyanın en büyük 225 firması listesinde ise daha avantajlı bir konumdayız.
54 firması bulunan Çin’in ardından 33 firma ile ikinci sıradayız.
Bu başarıya rağmen Çin’in sadece hizmet ihracatının bizim toplam ihracatımızı solladığını da unutmamak lazım.
***
Türkiye’de daha şafak sökmemiş ama Hong Kong’da Zafer Çağlayan ülkeye yatırımcı çekmek için konuşmaya ve koşuşturmaya devam ediyor...
Bu çabaya rağmen ABD’nin sadece
Kaliforniya eyaletinin ihracatı, Türkiye’nin toplam ihracatının iki katı...
Ne yapmalı, ne yapılabilir?
***
Buralardan dar menülü bir lokantayı andıran Türkiye siyasal gündemini izlerken, bir yandan da Türkiye’nin sanayi yapısını ve ihracatını konuşalım istiyorum.
Sizin CHP’deki son depremle alakadar olduğunuzu biliyorum...
Ama...
Ülkesini zengin etmeyen bir
siyaset sadece Saray’dakilere yarıyor...