Beşiktaş seferleri ise Eminönü iskelesinden yapılıyor...
Kabataş-
Taksim füniküler
sistem çalıştırılmıyor.
Metro çalışmıyor. Otobüsler Taksim meydanında bekleme yapmıyor.
Beyoğlu’nda 41, Şişli’de 19,
Kağıthane ilçesinde de 6 olmak üzere toplam 66
ilköğretim okulu
tatil ediliyor...
Neden?
Güvenlik nedeniyle...
* * *
Güvenlik önemli ise...
Önce1
Mayıs 1977’de Taksim’de
katliam yapanları bulmak gerekmez mi? Bunu bulmak yerine insanların miting hakkını Taksim’i yasaklayarak zedelemenin gereği var mı?
* * *
Bu nasıl bir güvenlik?
Devletin güvenliği...
Temel hak ve özgürlükleri gözetmeyen bir güvenlik...
Demokrasiyi gözetmeyen bir güvenlik...
Her şeye ‘güvenlik’ açısından
bakan ama ‘
demokrasi’ açısından bakmayan güvenlik...
* * *
Böyle olunca ne oluyor?
Hatırlarsanız geçen
1 Mayıs’ın simgesi, bir kafeteryada yemek yiyen altmış yaşındaki Masis Kürkçügil’e gaz maskeli polisin attığı tokat olmuştu...
O polise sorsan:
Neden tokat attın?
Muhtemel cevabı şu olurdu:
Güvenlik nedeniyle.
Neyin güvenliği?
Devletin.
Türkiye, tam bir
milli güvenlik devletidir.
Milli güvenlik devleti demek, bütün
toplumsal yaşamı ‘güvenlik’ kavramı etrafında örmek demektir. Hatta güvenlik emrediyorsa demokratik hakları rahatça dışlayabilmek demektir.
* * *
Olması gereken ne?
Daha öncede vurguladığımız gibi
Gösteri yapanın da...
Yemek yiyenin de haklarına saygı duyan...
Demokrasiyle güvenliği evlendiren anlayışa sahip çıkmak.
‘Milli Güvenlik Devleti’ olmaktan çıkıp, ‘demokratik güvenlik devletine’ dönüşmek.
Demokratik hakları gözeterek güvenliği sağlamak.
* * *
Demokratik güvenlik kavramını ilk kez Milli
İstihbarat Teşkilatı Emekli
Müsteşar Yardımcısı
Cevat Öneş kullandı.
12
Nisan tarihli
Radikal Gazetesi’nde
Kürt Sorunu’nu irdelediği ‘Demokratik güvenlik şart’ başlıklı uzun yazısının bir paragrafı şöyleydi:
‘...genellikle uygulanagelen ve sonuçları görülen dar çerçeveli güvenlik anlayışı yerine, yeni bir zihniyetin şekillendirdiği soruna bütünselliği içerisinde yaklaşan ‘Demokratik Güvenlik Konsepti’nin gerçekleştirilmesi zorunluluğu ile karşı karşıyayız.’
* * *
Türkiye’de... Yasama var... Yürütme var...
Yargı var... Ama bir de silahlı
bürokrasi var.
Her bürokratik müdahalenin gerekçesi hazır?
Ülkemizin...
Devletimizin güvenliği.
Peki... Halkımızın güvenliği... Halkımızın demokratik haklarının teminatı...
Onlar nerde?
Onlar yok...
Çünkü, ‘milli güvenlik devleti’ zihniyeti, Türkiye’nin ‘demokratik güvenlik devletine’ dönüşmesine rıza göstermiyor..
* * *
Dün...
Yazının başına oturduğumda...
Bela geliyorum der gibiydi...
Hükümet kendi cephesinde,
DİSK ve
KESK de kendi tavrında direnmekteydi...
Bunca dert yetmezmiş gibi, umarım bir de 1 Mayıs nedeniyle yeni bir toplumsal çalkantının fitilini ateşlemeyiz.
Aslında, olaylara günübirlik bakmak yerine...
1 Mayıs gibi tüm çağdaş dünya için sıradanlaşmış bir günü bela arenasına dönüştürme inatlaşması yerine...
Daha derin ve geniş kapsamlı bir zihniyet arayışının peşine düşsek de; hem hükümet, hem de başta sendikalar olmak üzere tüm toplum olarak ‘milli güvenlik devleti’nden, ‘demokratik güvenlik devleti’ne nasıl dönüşeceğimizi tartışsak...
Ve bu tartıştığımızı da hayata geçirsek, bugün gelebilirim diyen 1 Mayıs sıkıntısı da dahil, o kadar çok dertten kurtulmuş olacağız ki...