Sanayi Devrimi’ni geride bırakan yeni bir çağda yaşıyoruz... Yaşadığımız bu yeni çağda yeryüzünü zaman zaman turlamak,
Türkiye ile gelişmiş dünya arasındaki farkları da netleştirmeyi kolaylaştırıyor...
Dünya, “bu yeni çağın göstergeleri nelerdir ya da bu yeni dünyayı nasıl tanımlamalı” sorularına harıl harıl
cevap ararken, biz kendi mezramızda kendimizle ve özellikle de siyasal kavgalarımızla meşgulüz...
***
Fransız sosyolog Alain Touraine, bu yeni dünyanın “ internet,
insan hakları, ekoloji ve kadınlar” üzerinden şekilleneceğini düşünüyor...
Bu tanım, son zamanlarda Avrupa’da bu değerleri içselleştirmeye çalışan “
Yeşiller”in neden yavaş yavaş sol partilerin önüne geçtiğini de açıklamakta...
Bizim
toplum olarak yeni çağı anlamaya yönelik bir çabamızın olmadığını da en çok medyadan hissediyoruz...
***
Örneğin...
Meksika’nın Cancun kentinde başlayan ve 10 Aralık’a kadar devam edecek olan Dünya
İklim Zirvesi, gelişmiş dünya kamuoyunun ve etkin medya organlarının ciddi konularından biri.
Gelişmeleri rahatlıkla günü gününe izlemek mümkün...
Dünya İklim Zirvesi’nden beklentiler geçen yılki tecrübe nedeniyle çok yüksek olmamasına rağmen toplantıya yoğun bir medya ilgisi var...
***
Bundan yaklaşık bir yıl önce Kopenhag’da düzenlenen iklim zirvesinde bütün dünya büyük beklentiler içindeydi.
Ancak Konpenhag’daki zirvenin başarısızlığa uğraması ve iklimin korunmasında öncülüğü üstlenen Avrupa’nın,
genç sanayi
ülkeleriyle ABD’yi ikna edememesi, büyük hayal kırıklığına yol açmıştı.
194 ülkenin katıldığı müzakerelerden bir sonuç çıkarmak da gerçekten kolay değil. Çünkü kararların oybirliği ile alınması gerekiyor ve Suudi
Arabistan gibi hala iklim değişikliğinin insan kaynaklı olup olmadığı konusunda şüphesi olan ülkeler var...
***
Görünürde her ülkenin yine de mutabık olduğu iki konu bulunuyor:
Birincisi, iklim değişikliğinin hâlihazırda vuku bulduğu ve bu değişikliklerden etkilenmeyecek hiçbir ülkenin olmadığı.
İkincisi ise her ülkenin alınacak tedbirler konusunda bir an önce son hızla harekete geçmesi gerektiği ve iklim politikalarında hemen etkili olacak küresel bir rota belirlemek için daha fazla beklenilemeyeceği...
Ama maalesef...
İklim değişikliğine karşı alınacak önlemler konusunda bilimsel kararlar ile politik hizmetler ve çıkarlar arasında büyük bir
uçurum söz konusu.
Ayrıca gelişmiş sanayi ülkeleri ve kalkınmakta olan ülkeler arasındaki fakir ve zengin uçurumunun yol açtığı anlaşmazlıklar da bir o kadar büyük...
***
Çıkar çatışmaları da hızlıca hareket etmeyi önlüyor...
Bir uzman, Cancun İklim Zirvesi’ni bu açıdan şöyle yorumluyor:
“Bretton-Woods’dan iki nesil sonra, içine girilen müzakere süreci, ABD (nekahet dönemindeki ekonomiler), AB (yeniden doğan ekonomiler) ve bilhassa BRIC (sivrilen
Brezilya,
Rusya,
Hindistan ve Çin ekonomileri) gibi
egemen ekonomiler arasında
iktidar dağılımını sağlamayı amaçlıyor.
Kısacası, amaç yer küresinin kurtarılması değil, yeni bir küresel denge noktasının bulunması oluyor.”
***
Cancun’daki İklim Zirvesi’nin önlemeye çalıştığı küresel
ısınma, özellikle
fosil yakıtlar kullanımı neticesinde ortaya çıkan karbondioksit, metan gibi bazı gazların, güneşten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyip, diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı soğutarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açması ile meydana geliyor...
Dünya
Meteoroloji Örgütü,
endüstri çağından bu yana atmosferdeki
sera gazlarının en yüksek seviyede olduğunu açıkladı...
***
Giderek büyüyen sanayi üretimiyle dünyanın fabrikası haline gelen Çin ise atmosfere en fazla
sera gazı salan ülke.
Çin’in geçen yılki karbondioksit gazı salımı, dünyadaki toplam emisyon miktarının dörtte biri kadardı...
Çinli yetkililer de artık sera gazı salımını azaltmak için önlem alınması gerektiğini belirtiyor.
Kısacası Cancun’da hepimizi, çocuklarımızın yaşamını doğrudan ilgilendiren çok önemli bir konu tartışılıyor...
Biz ise dönüp bakmıyoruz...
Dünya asit yağmurlarından mustarip iken, bizim medya
siyaset yağmurlarında ıslanıyor...