Dün deli bir gündü...
Şiddetin insana hayret veren bir rahatlıkla
kurban ettiği insanlarımızdan üçünü daha dün toprağa verdik...
Bir ‘son dakika’ haberi, devletin içinde yuvalanmış koskoca bir
ölüm çetesini birkaç ‘okeyci çocuk’ anlayışına indiren zihniyetin engellemesi nedeniyle
Hrant Dink Davası’nda ‘tetikçilerin’ mahkûm olmaya başladığını ama esas
katillerin yargı minderinden çok uzakta olduğunu gösterdi.
Ogün Samast dün 22 yıl 10 aya mahkûm oldu ama ardındaki güç henüz
mahkeme kapısından bile geçmedi...
Bu arada çağın ‘meslekten mucitliğe’ doğru yol aldığından çok da haberdar olmayan gençler, üniversitelerde meslek branşlarını doğru seçerek kaderlerini belirleme çabasında...
Norveç ise yeryüzü ile birlikte ‘katil doğan’ vatandaşlarından birinin
akıl almaz katliamının yasını tutuyordu...
Dolar hoplaya zıplaya alıp başını gitme çabasındayken,
İzmir’deki
ucuz atlatılan
vapur kazası ve Afrika’daki 11 milyon insanı tehdit eden kuraklık gündemin öne çıkan diğer haberleriydi...
***
‘
Kürt sorunu’ ise gene günlük listenin başında yer alıyordu...
Neşe Düzel’in
Taraf Gazetesi’ndeki tiryakilik yapan ‘Pazartesi Konuşmaları’ bu hafta ‘
demokratik özerklik’ konusuna ayrılmıştı... Düzel’in konuştuğu BDP milletvekili
Bengi Yıldız, özerk yerlerin
Ankara’ya
vergi vermemesi ama devletten
yardım alması gerektiğini söylüyordu...
Bengi Yıldız
röportaj boyunca ‘
halk ve halklardan’ söz ediyor ama ne ‘demokratik özerklik’ ve ‘verginin’ en temel unsuru olan ‘vatandaş’ kavramından ne de ‘vatandaşlıktan’ bir kez bile dem vurmuyordu...
Çünkü ‘ırk’ tercihi, insanın, bireyin çok önüne geçmişti...
Şaşırdım...
Türkiye Cumhuriyeti’nin özünü oluşturan ‘vatandaşsız vatanseverlik’ şimdi Kürt siyasetine de sıçramış gözüküyordu.
***
Hâlbuki...
Avrupa Konseyi’nin 15
Ekim 1985 tarihinde imzaya açtığı Yerel Yönetimler
Özerklik Şartı’nın ruhunu ‘demokratik vatandaşlık’ kavramı oluşturuyor...
Yerel
yönetim özerkliği, ‘halkın ya da ırkın’ değil, doğrudan doğruya ‘insanın’, birey ve vatandaş olarak ‘
yaşam kalitesini’ sürekli genişleteceği bir özgürlüğü fiilen ele geçirmesi için oluşturuldu...
***
Siyasetin gündeminde ‘demokratik vatandaşlık’ yok...
Ama kanırta kanırta yapılan ‘din, ırk ve mezhep’ istismarı var...
Nedeni çok basit; Türkiye Devleti, vergi alan bir devlet ile vergi veren vatandaş ilişkisi üzerinde kurulu değil.
Rakamlar ortada:
Gelir vergisi açısından 1 milyon 695 bin 448...
Kurumlar vergisi açısından 559 bin 914...
Ve diğerleri de 1 milyon 884 bin 207 olmak üzere toplam 4 milyon 103 bin 569 vergi mükellefi var.
Türkiye’de elli milyon
seçmen var ama görüldüğü üzere vergi mükellefinin sayısı beş milyonu bile bulmuyor...
Buradan ‘vatandaş, birey’ kavramı çıkar mı?
Onun için siyasi söylemde ‘ırk’a dayalı ‘halkımız’ kavramı, ‘insana’ dayalı ‘birey’ kavramının önünde salınıp duruyor...
***
Kimsenin pek vergi vermediği ülkede, ‘vergi vermeyiz’ diyen BDP milletvekili Bengi Yıldız’ın hangi ilin ne kadar vergi verdiği konusunda da yeterli bilgisi olmadığı anlaşılıyordu...
Aslında ‘vatandaşlık’ kelimesi ıskartaya çıkınca, ‘illerin vergi sıralaması’ da
doğal olarak ıskartaya çıkar...
İstanbul, Ankara, İzmir ve Kocaeli’nde tahsil edilen verginin toplamı, tüm
yurt genelinde toplanan verginin yüzde 80’ini oluşturuyor...
Daha çarpıcı bir şekilde söylersek, Türkiye’de 70 ilden hiç vergi almasanız bile toplam vergi gelirlerinde hiçbir azalma olmuyor...
***
Cumhuriyet tarihi ile yaşıt
Kürt sorunu neden çözülmez?
Çünkü gerçek ve sağlıklı bir
toplum v
e devlet için ilk şart olan, vergi alan bir devlet ile vergi veren vatandaş ilişkisi henüz bu topraklarda yerleşmediği için...
Bari
mağdur Kürt siyaseti bu temel zafiyetin üzerine gitse... Nerdeee... O da olaya ‘ırk’ üzerinden gidip, insanı unutuyor...
İnsan, birey, vatandaş... Asıl iktidarın egemeni bu kavramlar olmadıkça, Türkiye daha epeyce savrulup duracak...