Tam yazıya start vereceğim sırada...
Ergenekon’la ilgili dokuz ilde düzenlenen operasyonlarda İbrahim Şahin’le bağlantılı olduğu öne sürülen çek
senet tahsilâtı, adam
yaralama gibi suçlara...
...Karıştığı belirtilen 28 kişinin gözaltına alınması...
Erzincan rektörünün trajik intiharı...
Talihsiz Buket’in kalbinin de durması...
YÖK’ün yeni
katsayı belirlemesi...
Her 18 Mart’ta babamın armağanı, büyük dedem Hasan Paşa’nın birliklerini yönetirken kullandığı topçu dürbününü okşadığım
Çanakkale Savaşı’nın 95. yıldönümü...
Ve otuz yıl sonra 12
Eylül cuntacılarını yargılamaya da imkân verecek düzenlemenin de
sürpriz olarak içinde yer aldığı ana
yasa değişim paketi...
***
Günün bilançosuna bakarken, ulusal gündemin garip bir şekilde ilgilenmediği çok önemli bir maddeyi de genişleterek bu listeye ilave etmek gerektiğini düşündüm.
Neyi mi?
Amerikan
Dışişleri Bakanı
Hillary Clinton’ın dün başlayan
Moskova ziyaretini.
***
Clinton, Moskova ziyareti sırasında
Rusya Federasyonu Başkanı Dmitri
Medvedev ve
Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la görüşmelerde bulunacak.
Görüşmede, nükleer silahsızlanma konusu başta olmak üzere
Orta Doğu ve
İran’daki gelişmeler ele alınacak...
***
Süresi geçtiğimiz
Aralık ayında dolan...
1991 yılında imzalanan
Nükleer Silahsızlanma Anlaşması’yla her iki
ülke, nükleer savaş başlıklarının sayısını 1500 ila 1675’le sınırlandırmayı kabul etmişti. ABD, 2000’den fazla nükleer silahı olduğunu söylüyor. Rusya’nın ise 3000 kadar nükleer silahı olduğu düşünülüyor.
Obama ve Medvedev, Nükleer Silahsızlanma Anlaşması’nın yerine geçecek anlaşmayla ilgili müzakerelere geçtiğimiz
Nisan ayında başlamışlardı.
ABD Başkanı Obama, amacının nükleer silahlardan arındırılmış bir dünya olduğunu söylemiş ve ABD’nin nükleer silahlarının sayısını ve etkinliğini azaltma taahhüdünde bulunmuştu.
Görüşmelerin Aralık ayına kadar sonuçlanması hedefleniyordu.
Ancak silahların nasıl sayılacağı gibi konularda anlaşmazlıklar yaşanmıştı.
İki ülke arasındaki bir diğer anlaşmazlık ise ABD’nin Doğu
Avrupa’da kurmayı planladığı
füze savunma sistemiydi.
***
ABD ve Rusya’nın Nükleer Silahsızlanma Anlaşması yolunda “çok önemli ilerleme kaydettikleri” belirtiliyor...
ABD
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı William Burns de zaten “ne zaman anlaşmaya varılacağını bilemem ancak o noktaya yaklaşıyoruz” demekte...
Ayrıca ABD, Nisan ayında nükleer silahsızlanmayla ilgili bir zirveye de ev sahipliği yapacak.
***
ABD-Rusya Zirvesi’nde ele alınan her konu çok önemli ama
Türkiye için İran galiba biraz daha önemli. Önceki gün...
Türkiye’yle Amerika arasında İran konusunda farklı bir yaklaşım bulunduğunu vurgulayan ABD’nin Avrupa ve
Avrasya işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip
Gordon ne diyordu?
“Türkiye’nin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nda
Kasım ayındaki oylamada çekimser kalmasından üzüntü duyduk. O dönemden beri Tahran’dan daha az
işbirliği görüyoruz. BM
Güvenlik Konseyi’nde İran’a yeni
yaptırımlar için geniş bir
destek var. Türkiye bu tür bir yaklaşıma katılma konusunda isteksiz. Anlaşmazlık olan nokta da bu.”
***
“Tüm komşularla iyi ilişkiler kurmak istemek güzel. Ama İran’ın
insan hakları karnesi korkunç.
Uluslararası toplumun nükleer konudaki tekliflerine
yanıt vermeye ilişkin karnesi de korkunç. Türkiye’nin bize ve diğer
kilit uluslararası güçlere katılmasını istiyoruz. İran’a bu tür bir davranışın olumsuz sonuçlarının olacağı mesajının verilmesinde, hem bize hem de uluslararası sahnedeki kilit güçlere katılmalı.”
***
Otuz yıldır bir türlü yok edemediğimiz
12 Eylül Rejimi’nin ruhu ve bedeni maalesef yaşıyor... Son anayasa değişim paketi 12 Eylül’ü kısmi bir zafiyete uğratacak olsa da, anayasanın ruhuyla birlikte Siyasi Partiler Yasası da dâhil en temel altı yüz yasa yürürlükte...
***
İçerdeki
demokratikleşme çabası dışarıdaki demokratikleşme adımlarıyla eş güdümlü olmayınca etkisini çoğaltamıyor...
İran’ı da içeren ABD-Rusya Zirvesi, Türkiye’nin yürütmekte olduğu dış politikalar açısından çok önem taşımakta...
Dünyaya yakınlaştıkça içerde olumlu adımların atılması ivme kazanırken, tersinde zorluk artıyor... Biz yeterince özenle üzerinde yoğunlaşmasak da İran politikalarıyla anayasa değişimi arasında sandığımızdan çok daha büyük irtibat var...
Biz “mutlak bir eşitliği” mi yoksa Ahmedinecat rejimini mi savunuyoruz pek anlaşılmıyor ve bu tür belirsizlikler içte ve dışta her adımımızı gölgelendiriyor. Gündemde sıra bulamayan bu konuya onun için
kulak vermenizi arzuladım...