Dün gene deli bir gündü. Hanefi Avcı’nın gözaltına alınmasından
İlhan Kesici’nin partisinden istifasına... Barış görüşmelerindeki baş döndürücü trafikten ilaç sektöründeki yolsuzluk araştırmasına...
Ancak beni en çok sevindiren haber...
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın, prestijli ekonomi dergisi Global Finance tarafından “2010 yılı dünyanın en başarılı yedi
Merkez Bankası Başkanı” arasına seçilmesi oldu.
Çünkü...
Merkez Bankası Başkanı “işinin gereğini” yapan bir adam.
Bizde örneği çok az, çünkü bizde genelde işinin gereklerine
ihanet ederek “ağa’sına yaranmaya uğraşan maraba” psikolojisi hâkimdir.
“Şef ne söyler ise, doğru o’dur” yaltaklanması...
***
Dün tarassut kulemden bakınca,
Anayasa referandumu sonrasında Meclis’in uyum yasaları ve
Kürt meselesine odaklanması beklenirken,
TESK Genel Kurulu’nda gerçekleşen Erdoğan-Kılıçdaroğlu ayaküstü görüşmesi ertesinde, yeni anayasa tartışmasının
erken başladığını ve siyasi gündemi belirler hale geldiğini gördüm.
Üstelik bu kez daha kapsamlı bir anayasa değişim talebi
CHP lideri Kılıçdaroğlu’ndan geliyor...
Başbakan Erdoğan ise
seçim öncesi “başörtüsü” konusuna öncelik vermek istemekte...
Baktım, Başbakan’ın bu isteği, çoğunluğa yeniden 2007 yılını anımsatıyor.
“İlke”den ziyade “
siyaset” odaklı bir hamle
Türkiye’ye üç yıl kaybettirdi...
***
Türkiye Cumhuriyeti “
mağdur” üretiyor...
Başörtüsü takan insanlarımız da o mağdurlardan...
Ama mağdur olanlar yalnızca onlar değil.
Aleviler de mağdur,
Kürtler de...
Vicdani retçiler de.
Sorun şu, “mağdurların tümünün sorununu” çözecek bir
sistem değişikliği mi yapılacak, yoksa
türban sorunu içlerinden öncelikle mi ele alınacak?
Eğer başörtüsüne öncelik verilecek ise...
Bir türlü açılmayan Heybeliada
Ruhban Okulu mağdurlarının ya da
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına rağmen hala zorla din dersine girmek mecburiyetinde kalan Alevilerin günahı ne?
Değişim ve dönüşüm tüm mağduriyetleri toptan bitirecekse ve reçetesi belli çözümler için hele de CHP’nin de pası var ise, ilk iş tüm mağduriyetleri bitirmek olmalı...
Baktım, Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül de aynı kanaatte... Anayasa değişimini imkân var ise bu Meclis’in biran önce yapmasını istiyor ve “Kılıçdaroğlu’nun irade göstermesi durumunda Erdoğan’ın da buna ‘hayır demeyeceğini’” söylüyor...
***
Türk siyaset kurumu, bütün atılan olumlu adımlara rağmen AB’nin İlerleme Raporu’ndan çok daha geride.
Türkiye’de “İlerleme Raporu’nu” hükümet programı olarak kabul edip, “değişim siyasetinin” reçetesi olarak algılayan siyasetçinin sırtı yere gelmez ama buralarda daha ziyade “siyasetçinin değişim politikası” geçerli.
Dün, İlerleme Raporu’nun “din özgürlüğü” kısmına yeniden göz attım.
Adeta din ve vicdan özgürlüğü konusunda tam bir boy resmimiz gibiydi...
Demokratik bir toplumda yaşanmayacak sorunları uzun uzun anlatıyordu...
Din ve vicdan bölümümün son cümlesi şöyleydi:
“Dini özgürlüklerin tümüyle uygulanmasına elverişli bir ortam yaratılması için daha fazla çabaya ihtiyaç bulunmaktadır.”
***
Kendi sorununu “esas” alıp, diğerininkini “yok” saymak, gelişmiş bir duruş değil...
Başörtüsünün nasıl bir
yaşam çilesine dönüştüğünü her gün yeniden yaşıyoruz...
Ama benzer sorunlar da diğer mağdurların hayatını cehenneme çeviriyor...
Tümünü kökten çözme olanağı var ise, “birinin “ öne çıkarılması, “
demokratikleşme” açısından da, ilkelilik, tutarlılık ve samimiyet açısından da ciddi
sorgulama doğurur...
***
CHP’nin daha geniş bir anayasa önerisini ciddiyetle bir imkân olarak ele almak ve olanaklı ise rejimin demokratikleşmesini acilen gerçekleştirmekte yarar var.
Üstelik...
12
Eylül rejiminin hukuken
yerli yerinde durduğu, AB istikametinde de gereken reform çabalarının patinaj yaptığı bir ortamda, yedi canlı “statükonun” ne oyun oynayacağının bilinmemesini de akıldan çıkarmamak gerek.
Mağdurların sorunları arasında öncelik yarışması yapmak yerine, mağduriyet yaratan rejim zihniyetini tümden berhava edip bütün mağdurları kurtarmak asıl olmalı...