Berlin’deki
otel odasında uyandım...
Her yer kar... Gece eksi on biri gördüm... Sanal âlemde Türk gazetelerini, Wikileaks belgeleri etrafındaki hiddetli tartışmaları, itiş kakışları gözden geçirdim...
Bu konuya kilitlenen bizim basını bir yana koyup, dünya medyasına yöneldim.
Dünya medyasında biz aldırmasak da Wikileaks yanında, euro krizi ve buna bağlı olarak
Portekiz ve
İspanya’nın
ekonomik durumu da öne doğru hızlıca ilerliyor... Nitekim dünya televizyonlarına bakarken bir ekonomi kanalında İspanya Baş
bakanı konuşuyordu...
Ama beni en yaralayan konu
Kemal Türkler Davası’nın
zaman aşımına uğraması oldu.
Kemal Türkler’in kızı Nilgün Türkler Soydan’ın “ben babamın
katilini gördüm. Bugün bu ülkeden nefret ettim ve burada doğduğum için üzülüyorum” diye çığlık çığlığa haykırmasına rağmen,
cinayet davası otuz yıldır devlet içinde barınan ve “katilsever” güçler tarafından zaman aşımına uğratıldı.
2010 yılında hala cinayet
sanıkları bu kadar alenen korunup kollanabiliyor ise
Ankara’nın yeniden durumu bir kez daha düşünmesi gerekir...
***
Çünkü...
Türkiye’de galiba yargı içinde “devlet cinayetlerini” koruma altına almış, yıkılamayan ve aşılamayan bir düzenekten söz etmek gerek...
12
Eylül öncesinin, ayak izleri devlet içinde kaybolan cinayet davalarını zaman aşımına uğratmak adeta gelenek oldu.
Ergenekon, mergenekon vız geliyor, cinayetleri ve katilleri cezadan kurtaran yapı devletin içinde at koşturuyor...
Hâlbuki...
Bu yapı çok rahat ortaya çıkarılabilir, ortadan kaldırılabilir... Çünkü özellikle
12 Eylül öncesi cinayet davalarını kimlerin engellediği gün gibi ortada... DİSK kurucusu ve Genel Başkanı Kemal Türkler, 22 Temmuz 1980’de Merter’deki evinin önünde öldürülmüştü. Cinayetle ilgili ilk dava 1981 yılında Ankara Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nde açıldı. İddianamede, Türkler’in evinin önünde otomobiline binmek üzereyken
Ünal Osmanağaoğlu ile suç ortakları Aydın Eryılmaz, Abdülsamet Karakuş ve İsmet Koçak tarafından öldürüldüğü, koruma polisi Ali Bilsev’in de yaralandığı ifade ediliyordu.
Bu davada karar 7
Nisan 1987 tarihinde çıktı.
Abdülsamet Karakuş ve Aydın Eryılmaz adlı tetikçiler Türkler’i öldürmekten 12’şer, olayda kullandıkları aracı
gasp etmekten de 20’şer yıl ağır
hapis cezasına çarptırıldı. 1999’dan beri Kemal Türkler’in
katil zanlısı olarak yargılanan
Ünal Osmanağaoğlu’na 2003, 2007 ve 2009 yılında verilen üç
beraat kararı
Yargıtay’da bozuldu ve her defasında
yeniden yargılama yapıldı.
Ve zaman aşımı 22 Temmuz günü doldu.
Zaman aşımının dolmasına iki gün kala, sanık hakkında verilen beraat kararının bu kez
Yargıtay Ceza Kurulu’nca bozulmasına rağmen...
Bakırköy 2.
Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya başka suçtan
tutuklu sanık Ünal Osmanağaoğlu katılmadı. Mahkeme heyeti sanık Osmanağaoğlu’nun 10 günlük istirahat raporunu sağlık ocağından bir tabipten aldığını bu nedenle duruşmada hazır bulunamadığını belirtti.
Bir sonraki celsede “iş işten geçmiş” oldu...
***
Hatırlayın...
Beyazıt’ta 30 yıl önce 16 Mart’ta yedi öğrencinin öldüğü katliamın davası, 2008 yılında, aynı Kemal Türkler davası gibi, kamuoyunun gözleri önünde zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle düşmüştü. Nasıl ve neden düştüğü,
mahkeme tutanakları incelenince aydınlanıyordu.
Mahkeme tutanaklarına göre
bombayı getiren dönemin
Ülkü Ocakları Başkanı Abdullah Çatlı’ydı... Bomba atıldıktan sonra saldırganları kovalayan polislere bir
komiser muavini “geri dönün” emri vermişti. O, “dönün” diyen müdür, Emniyet içinde hızla tırmanmış, Terörle Mücadele’nin başına geçmişti. Abdullah Çatlı’nın
telefon kayıtları incelendiğinde, ölmeden önce o şube müdürü ile beş kez konuştuğu ortaya çıkmıştı.
***
Kemal Türkler’in cinayet davasının “zaman aşımına” uğrama tehlikesi belirdiğinde,
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e hitaben “Sayın Bakan katilleri kim koruyor” diye sormuştum...
Sordum ama şimdi bir kez daha “katillerin, hukuktan çok daha güçlü” olduğunu görüyorum... “Devlet himayeli katillik” bu kadar fütursuz ortada dolaşıyor...
Tehlikenin farkında mısınız?