Hanefi
Avcı benim için
Susurluk Çetesi’ni deşifre eden üç beş yürekli adamdan biriydi. Öyle ki...
TBMM Susurluk Komisyon Raporu’ndaki “Susurluk Çetesi”ni tanımlayan ifadesini...
...temel referanslarımdan biri haline getirmiştim.
Dün bütün gün, oralardan buralara nasıl gelindiğini araştırdım.
***
Hanefi Avcı’nın neden tutuklandığına dair bilgi temizliği epeyce vaktimi aldı.
Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu’nun ilgili maddelerini de
pusula olarak yanıma katıp, spekülasyonları teşrih masasına yatırdım.
Sonunda Hanefi Avcı’nın
yasa dışı Devrimci Karargâh
örgütü ile ilgili yürütülen
soruşturmanın gizliliğini ihlal etmek,
terör örgütüne
yardım ve yataklık etmek suçlarından
mahkemece tutuklandığının en doğru bilgi olduğunu gördüm.
***
Son görevi
Eskişehir Emniyet Müdürlüğü olan Hanefi Avcı’nın tutuklanması belli bir vicdani huzursuzluğa yol açmış gözüküyor.
Avcı gerçekten sol bir örgüt üyesi mi, yoksa iddia ettiği gibi cemaat kurbanı mı?
Son kitabı nedeniyle mi başı derde girdi, başının derde gireceğini bildiği için mi bu kitabı yazdı?
Mevcut hukuk sistemine göre bu süreçte rol oynayan polis, savcı, hâkim üçgeni var. Ne ki Hanefi Avcı da bu sürecin meşruiyetini tümüyle reddedip, olayların düzmece olduğu inancıyla ifade de vermiyor,
avukat da tutmuyor.
Başına gelenlerle ilgili Avcı’nın iddiaları doğru ise bu hukuksal üçgen toptan çöktü demektir.
Kısacası, durum kolayca anlaşılır gibi değil...
Galiba biraz daha beklemek gerekecek.
***
Avcı olayı
Ergenekon konusunu da yeniden alevlendireceğe benzer.
Ben bu tartışmalara katılacak olanlara ise başka bir şeyi hatırlatmak istiyorum.
Belki biliyorsunuz, belki bilmiyorsunuz...
Diyarbakır’ın
Lice ilçesi Şenlik Köyü’nde
koyun otlatırken
bomba atar mühimmatı ile can veren Ceylan Önkol’un ölümünün üzerinden bir yıl geçti.
Gel gör ki...
Önkol
ailesinin avukatlarının Lice
Cumhuriyet Savcılığı’na yaptıkları suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturma hâlâ sürüyor. Ancak geçen bir yıla rağmen tek bir
şüphelinin bile ifadesi alınmadı, kimse mahkeme önüne çıkarılmadı.
Anlaşılması güç ama Ergenekon sürecinde
davanın “suç” ile ilgili iddialarını yok sayıp, “usüle” abananlar, Ceylan’ın ölümü ile ortaya çıkan rezalete tek kelime bile değinmiyorlar...
Tutarlılık ve saygınlık “ilke” gerektirmez mi?
Eğer amaç Ergenekon’u korumak değil, usül hukuku üzerinde titizlik ise, Ceylan’ın durumu neden aynı çevre ve kişiler tarafından dile getirilmez?
Eğer sizin açınızdan yargı “Saray”a ulaştığı için “usül hukuku” önemli olmadıysa, Ceylan için neden
isyan etmiyorsunuz?
Ergenekoncular “Paşa”, Ceylan ise “
çoban kızı” olduğu için mi?
***
Olayın ardından
Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü bomba uzmanları tarafından iki kez bilirkişi
raporu hazırlandığını...
Abalı
Jandarma Karakolu yetkilileri tarafından hazırlanan fezlekede de “şüpheli” kısmının boş bırakıldığını hatırlatayım.
Bir gelişme de adli tıp uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer başkanlığındaki bağımsız bir heyetin Ceylan’ın ölümüyle ilgili hazırladığı rapor üzerine yaşandı. 22
Ağustos 2010 tarihinde hazırlanan raporda, Ceylan’ın bombaya herhangi bir şekilde müdahale etmediği belirtildi.
Aradan uzun zaman geçtiği halde bir sonuç alınamayacağını gören aile de AİHM’in kapısını çalarak dava açtı.
***
Ceylan’ın, askerin de işin içine iyice karıştığı şüpheli ölümünün bir yıldır kımıldamadan
yerli yerinde durması...
Hanefi Avcı’nın tutuklanması üzerine ortaya çıkan çok farklı iddialar...
Sağlıklı bir ülkede...
Toplumsal vicdanı everensel hukuk kurallarına göre işleyen bir yargı sistemi sağlar.
Bizde böyle bir ortak zemin olmadığı için herkes kendi meşrebine göre sahaya iniyor.
Aslında lafı hiç uzatmaya gerek yok...
Çünkü
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, “Türkiye’de güven veren bir
adalet sisteminin bulunmadığını” söyleyerek durumu gayet veciz bir şekilde özetledi.
***
Sonunda mağdurların tümü birden Adalet Bakanı Ergin’in verdiği “AB” adresinde çaresizce buluşacak.
O standartlarda bir hukuk sistemi olsa, Hanefi Avcı olayı bu kadar kafa karışıklığı yaratır, minik vücudu paramparça edilen Ceylan Önkol’un hazin ölümünde yargı ve
toplum böylesi sağır ve dilsiz kalır mıydı?