Batı ile
Kaddafi arasındaki gerilimli bilek güreşi...
Japonya’da herkesi diken üzerinde tutan ve adım adım yaklaşan ikinci
Çernobil tehlikesi...
Suudi
Arabistan ile
İran çatışmasının
Sünni-Şii ateşini tutuşturup, tutuşturmayacağı...
İçerde, “
Ergenekon yok” diyenlere gerçeği, kanlı bir
vahşet belgesi olarak gösteren
Zirve Yayınevi Baskını ile ilgili son çarpıcı gelişmeler...
Gündem barut fıçısı gibi...
***
Ve dün biz bundan doksan altı yıl önce kendi kendimize yarattığımız ve o dönemin en parlak insanlarını yok ettiğimiz “
Çanakkale Zaferi”nin yıldönümünü idrak eyledik...
Kendi kendimize yarattığımız diyorum çünkü
Alman ittirmesiyle Birinci Dünya Savaşı’na biz bulaştık... Durup dururken İttihatçıların belasına cehennemin içine düştük ve bir daha da toparlanamadık...
Zaten Çanakkale savaşlarındaki
komutan da Alman Genelkurmayı’ndandı... Yok yere varımızı yoğumuzu heba ettiğimiz bu kadar hayati bir savaşın komutanı Alman Liman von Sanders, yardımcıları da Vehip Paşa, Cevat Paşa, Esat Paşa’lardı... Miralay
Mustafa Kemal Bey, komuta kademesinde ancak 34. sıradaydı...
***
En salçalı hamasetin yoğrulduğu Çanakkale savaşları için resmi tarih şöyle yazar:
“
Kahraman Türk askerinin 18
Mart 1915’de yazdığı destan,
İstanbul’un işgalini ve vatan topraklarının düşman çizmeleriyle ezilmesini önleyen büyük bir zaferdi.”
Acaba bu anlatım doğru mu?
“
Türkiye bu muazzam savaşta, yüksek tahsilli
subay namzedi ve ihtiyat subaylarından 10 binden fazlasını şehit verdiği gibi, 70 bin kadar da meslek sahibi rüştiye
mezunu bu topraklar için canlarını feda etmişlerdir. Mektebi Sultani yani
Galatasaray Lisesi’nin 1915 senesinde mezun olmuş talebesi yoktur. Zira Çanakkale’de şehit vermekten lisede mezun vermeye imkân kalmamıştır.
Bu savaştaki her on şehidimizden biri asteğmendir. Bizim kaybımız,
doğu ve
batı kültürüne hâkim,
Arapça,
Farsça, Fransızca,
İngilizce bilen, meslek sahibi, yedek subayların şahadetiyle çok büyüktür.
Türkiye’nin bugün bile yaşamakta olduğu yetişmiş insan sıkıntısının temelinde Çanakkale savaşları vardır. İttihat Terakki’nin,
cinayet çapında şuursuzlukla, yetişmiş insanları
imha etmesi vardır.
Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin ilanından sonra yıllarca sıkıntısı çekilen yetişmiş insan gücü, idareci, eğitimci ve diğer branşlardaki
eleman noksanlığı ve bunun doğurduğu sonuçları, Çanakkale savaşlarında verdiğimiz şehitlerin sayısında aramak gerekir.”
Üstelik hepsi de altı ay bile sürmeyen bir savaşta yitip gittiler...
Çünkü 1916, 1917 ve 1918 yıllarında Çanakkale’de bir tek mermi bile atılmadı... Altı ay sonunda Çanakkale’yi geçemeyenler, daha sonra gelmek üzere bizim geleceğimizi karartarak çekilip gitti...
***
Söylendiği gibi, bu bir daha toparlayamadığımız toplumsal kan kaybı, resmi tarih palavrasının üfürdüğü gibi, İstanbul’un işgalini ve vatan topraklarının düşman çizmeleriyle ezilmesini önleyemedi...
Osmanlı Devleti ve İtilaf devletleri arasında Mondros Ateşkes Antlaşması ile I. Dünya Savaşı’nın bu ülkeler arasında sona erdiğinin ilan edilmesinin ardından...
13
Kasım 1918’de Osmanlı’nın başkenti İstanbul işgal edildi. Düşman işgali 6
Ekim 1923’e kadar da sürdü... Toplumun en gelişmiş gençlerini de boş yere İttihatçıların Alman
işbirliği ve belki de Alman Genelkurmay’ının hesapları doğrultusunda yok ettik...
***
2011 yılında da geçmişimizdeki belki de daha sonraki geleceğimiz açısından çok büyük bir faciayı aynen İttihatçı propagandasının
gönüllü devamı olarak, aşırı bir hamaset vurgusu etrafında anıyoruz...Tıpkı binlerce askerimizi soğuğa teslim ederek, tek kurşun attırmadan öldüren Enver Paşa’nın
Sarıkamış faciasını anarken yaptığımız gibi...
***
Çanakkale’de Alman tuzağına düşmesek belki de bugün çok daha ileri düzeyde bir Türkiye’de yaşıyor olacaktık...
Doksan altı yıldır süren resmi yalanlar sizce ne zaman gerçeklerle yer değiştirir acaba?
Biliyorsunuz yıllardır da hiç işgal görmeyen Mardin’de de “düşman işgalinden kurtuluşu” kutluyoruz...
***
Yalan sizi bunaltmıyor mu?