AK Parti’nin en cazip ve hoş yanı tek parti rejiminin oluşturduğu statükoya
muhalif olmasıydı...
İlk
iktidar olduğunda da iktidarda görünüyordu ama tek parti rejiminin şekillendirdiği kireçlenmiş devlet bürokrasisi için azılı ve tehlikeli bir ‘muhalif’ olarak kabul ediliyordu...
AK Parti, iktidarının ilk üç yılında bu sıkışıklığı AB’nin ipine sarılarak aşmaya çalıştı, çok önemli reformlara
imza attı, demokratikleştirme konusunda alkışlanacak bir mesafe aldı... Sessiz devrimler yaptı...
***
Ancak, devletin siyasal iktidara karşı süren ‘düşmanlığı’ kolayca sona ermedi...
Halkın büyük bir çoğunluğunun oylarını alan koca bir iktidar partisi kapatılmak
istendi...
Bu badireler zorluklarla atlatılırken, AK Parti devlette de güçlenmeye başladı, kurumsal olarak gücünü korusa da ‘askeri
vesayet’ uluslararası konjonktürün de yardımıyla nispeten geriletildi ve prestij yitirdi...
***
Üç dönemdir iktidarda olan AK Parti is
e devlette güçlendikçe eski ataklığını yitirir
gibi...
Devrimci bir reformculuğun yerini siyasal iktidar hesaplarının aldığı, değişim iradesinin hızını kaybettiği, toplumsal rüyaların yitirildiği, AB’yi neredeyse hasım ilan edecek noktalara doğru taşınır olduk...
***
Doğrusu dün yeniden umutlandım... Ve biri geriye, diğeri ileriye
bakan Tanrı Janüs’ü anımsadım...
Çünkü
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, bazen hepimizi hayrete düşüren şeyler yaparken, bazen de hepimizin ayağa kalkarak alkışladığımız işlere imza atıyor...
Dün Başbakan’ın ileriye bakan ve hepimizin ayakta alkışladığı yüzü öne çıktı...
Birinci Cumhuriyet’in kanlı iç yüzünü gösteren
Dersim Katliamı için şunları söyledi:
“8
Ağustos 1939 tarihli bir
belge. Jandarma Komutanlığı’ndan başvekâlet yüksek makamına gönderilmiş.
Dersim’e yapılan müdahalenin bilançosu veriliyor. Baskınların devam edileceği bildiriliyor. Ekte de bir cetvel var. Ölü diri teslim olanların rakamları. 1936-37-38-39’da toplam 13 bin 806 kişinin öldürüldüğü bu resmi belgede ifade ediliyor. Bakın deprem felaketinden bahsetmiyorum. Öldürülenlerden bahsediyorum. Belgenin altındaki imza çok ilginç
Faik Öztrak Dahiliye Vekili, yani İçişleri Bakanı.
Sayın Kılıçdaroğlu nereye kaçıyorsun? Bunlardan nasıl sıyrılacaksın. Ben mi özür dileyeceğim, sen mi dileyeceksin? Eğer devlet adına özür dilenecekse, böyle bir literatür varsa ben özür dilerim, diliyorum.”
***
Başbakan 2009 yılında da ‘azınlıklara’ karşı yaptıklarımızı aynı şekilde eleştirmiş, şunları söylemişti:
“Yıllarca bu ülkede bir şeyler yapıldı. Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Acaba kazandık mı? Bunların üzerinde durarak bir düşünmek lazım. Ama aklıselim ile bunların üzerinde düşünülmedi.”
***
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, Dersim için özür dilerken, ana muhalefetin iddia ettiği gibi ‘cumhuriyete
bayrak açmıyor’, tam tersine ‘
demokrasi bayrağı’ ile devleti, Birinci Cumhuriyet’in geçmişindeki kara ve kanlı faşizmden arındırmaya çabalıyor...
Başbakan olarak geçmişteki kara lekeler için ‘özür dilemeyi’ bir kez de rahmetli Turgut
Özal’da görmüştük. 1958 yılında Cezayir’in bağımsızlığı konusunda
Birleşmiş Milletler’de yapılan bir oylamada
Türkiye’nin çekimser oy kullanması nedeniyle,
Turgut Özal 1985 yılında Başbakan olarak gittiği Cezayir’de
Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına özür dilemişti.
***
‘İleri demokrasi’ sözü ile bağdaşmayan üslup ve icraatı tavizsizce eleştirirken, demokratikleşmeye yönelik her olumlu adımı da desteklemek ve alkışlamak dürüstlüğün gereğidir...
Dersim Katliamı ile ilgili tarihi özrü nedeniyle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı kutluyor, ‘bravo Sayın Başbakan’ diyerek alkışlıyorum...