Dün...
Türkiye,
siyaset denen ve gittikçe iğrenç bir bulamaca dönüşen, adeta konuşanı da kirletecekmiş hissi vermeye başlayan
Ankara siyasetinde ortalıkta dolaşan “muhabir” vasıtasıyla...
...kimin kime
komplo düzenlediğini tartışmaya devam ederken...
Üst düzey bir MİT görevlisi
Ergenekon Davası çerçevesinde sorgulamaya alındı...
İstanbul Emniyeti’nde Ergenekon sürecini yürüten bir üst düzey istihbaratçı polisin yeri değişti...
Ve “bürokrat” koltuklarını işgal ederken içlerinde volkanik siyasi depremler yaşayan
kamu görevlileri de
akın akın
istifa ederek, yanıp tutuştukları milletvekilliği
aday adaylığının yolunu tuttu.
Olup biteni nasıl yorumlamalı diye baktım...
Aklıma “olumsuzluk” eki ilave ettiğim tek bir teşhis geldi:
“İlkesizlikle”...
Tek amacı Saray’a girmek ve siyasette pozisyon kapmak olan bir toplumda insanlardan hangi konumda olurlarsa olsunlar, eğer siyaset hırsı ile gözleri kör olmuşsa “ilkeli” olmak beklenemeyeceği için, galiba en açıklayıcı kavram “ilkesizlik” olmalıydı...
***
Doğrusu bu nedenle
Forbes Dergisi’nin dün açıkladığı “
milyarderler” listesine de şüpheyle baktım.
Çünkü...
Forbes, Türkiye’nin geçen yıl 28 olan milyarder sayısını bu yıl 38’e çıkardığını ve Türkiye’nin dergide değerlendirildiği “
Ortadoğu ve
Afrika” bölgesinde en fazla milyardere sahip
ülke olarak birinci sırada yer aldığını söylemekteydi...
Dünya ölçeğinde “milyarder” olmak için dünya ölçeğinde
üretim yapmak gerekmez mi?
Eğer Türkiye’nin dünya ölçeğinde üretim yapan 38 milyarderi var ise ve sayıları yıldan yıla artıyor ise bu toplumun niteliğini de değiştirmez mi?
Bunca dünya milyarderi olduğu söylenen bir ülkenin
gündemi böylesine tefessüh edebilir mi?
Kararsız kaldım...
***
AB İlerleme Raporu “gündemden” çıktığı için Türkiye hem pusulasız, hem de reçetesiz kaldı.
Baktım, dün gündemin bir parçası da
Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raporu idi.
AP’yi bunca popülerleştiren ise garip bir çelişkiyle Ergenekon tartışmalarıydı...
Doğrudan AP Türkiye raporlarına
kulak vermek yerine, siyasal kamplaşmanın geldiği noktada AP Raporu “
cephane” olarak kullanılmakta, herkes körün fili tanımlaması gibi bir kenarından tutarak bu raporu tartışmakta, Ankara da objektif olmak yerine rapora siyasi tepki vermekteydi...
***
Türkiye siyasal
kavga yerine, “ilke “ kavgası yapan bir ülke olsa...
AP’nin Türkiye Raporu’nun hiç olmaz ise şu bölümü de ortaklaşa gündem ve
manşet olacaktı:
“Taslak kararda,
Kürt sorununa barışçıl çözüm için Türk hükümetinden, demokratik
açılım çerçevesinde yeniden çaba göstermesi isteniyor. Bu çabaların, Kürt dilinin siyasal, kamusal ve eğitimde kullanılması,
terörle mücadele yasasının değiştirilmesi, ifade ve örgütlenmeyle ilgili hakların güvence altına alınması, yerlerinden edilmiş şahıslarla ilgilenilmesi ve Güneydoğu’daki
ekonomik ve sosyal durumun iyileştirilmesi etrafından yoğunlaşması gerektiği belirtiliyor. Diyarbakır’da devam eden KCK davası ise ‘yasal siyasal faaliyetlerin ihlali’ olarak değerlendiriliyor.
Taslak kararda, namus cinayetleri,
aile içi şiddet vakaları ve zorla evlendirilmelerin artışta olduğuna işaret ediliyor. AP, Türk hükümetinden eşcinsel düşmanlığına karşı mücadele etmesini ve TSK’nın eşcinselliği ‘psikoseksüel hastalık’ olarak nitelemesini engellemesini de istiyor.
Askerliğe alternatif olarak
sivil veya sosyal bir
hizmet yaratılmasının Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüğü olduğunun hatırlatıldığı
taslak kararda, üniversitelerde
türban sorununun da, kadınların hür
seçim hakkına saygı temelinde
siyasi partiler tarafından çözümlenmesi isteniyor.”
Türkiye’deki ilkesiz siyasal
iktidar kavgası AB reçetesini de bir büyük
medeniyet projesi olmaktan çıkarıp, siyasi kavga cephanesi haline getirdi.
Ama herkesin meşrebine göre hukuk kelamı ettiği ortamda, işe yaramayacağı için, Van’da Hacıbekir Kışlası’ndan açılan ateşle
Canan Saldık isimli
genç kızın ölümüne neden olduğu iddiasıyla yargılanan askerlere bilirkişi raporuna rağmen
beraat veren askeri mahkemenin hukuktaki yeri dile hiç mi hiç gelmedi...
***
Dün aday adaylarının akın akın koşuşturduğu siyasal gündem görüntüsü benim objektifimden böyleydi...
Temel sorunları bir yana koyarak, bel altı düzeyinde bulamaç halindeki Ankara’nın peşine takılmış bir Türkiye fotoğrafıydı bu...