Zonguldak Karadon maden ocağında 17
Mayıs 2010’daki grizu patlamasında 30
madenci yaşamını yitirmişti.
Madencilerden 28’inin cenazeleri göçükten çıkarılmış, Engin Düzcük ve Dursun Kartal’ın cenazeleri ise patlamadan sekiz ay sonra çıkarılarak, defnedilmişti. Kazanın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen henüz
dava açılmadığı gibi, olayla ilgili bir kişi bile tutukl
anmadı...
Dün baktım, konu kimsenin gündeminde değil...
Genel seçime gidiyoruz ama ne siyasal
iktidar, ne de muhalefet, katledilen
madencilerle ilgileniyor.
Kim ilgili diye aranmaya devam ettim...
Ergenekon davasından,
Balyoz davasındaki “usul hatalarından” şikâyet edenler, neredeyse toplu katliama maruz kalan otuz madenci ile ilgili bir yıldır en ufak bir hukuksal işlem yapılmamış olmasından dolayı “rahatsız” olabilirler mi diye baktım, hayır ölen madenci ise aldıran pek kimse olmuyordu...
***
Acaba dedim
Balyoz davası için
bildiri yayınlayan
Genelkurmay, ölüp giden otuz madencinin hak ve hukukunun ayaklar altına alınmasından rahatsız olur mu, bir bildiri de bunun için yayınlar mı?
Bunu araştırırken askerlerin gene “rahatsız” olduklarını gördüm ama konu bir yıl önce ölen madenciler değildi...
Asker, 12 PKK’lıya pusu kurulduğu iddialarından rahatsızdı...
Cnntürk’e bilgi veren askeri kaynaklar, “pusu yok, bizi karanlık bir senaryonun parçası haline getirmeye çalışanlar var” diyordu...
Askeri yetkililer, iki ayrı üs bölgesinde askerin sınırı beklediğini, o iki ayrı bölgeye de iki ayrı PKK’lı grubunun sızarak saldırıda bulunmaya çalıştıklarını belirtiyordu...
Askerler, basında yer alan bazı yorumlardan da rahatsızdı. Özelikle de bazı köşe yazarlarının güvenlik güçlerinin zayiat vermediği yönündeki yorumlarından... Askerin rahatsız olduğu yorumlar ise seçime giderken Türkiye’nin neden ve nasıl büyük bir
kaos ortamına sürüklendiğini soruyordu...
Herkes “barış” istiyor ise “şiddet” neden öne çıkıyordu?
Acaba “
kontrol edilemeyen” güçler mi devredeydi?
***
Nitekim...
Şırnak’ın
Uludere İlçesi
Kuzey Irak sınırında iki ayrı operasyonda öldürülen 12 PKK’lıdan biri olan Çanşer Çempiri kod adlı Adem Aşkan’ın kırk bin kişinin katıldığı cenazesi toprağa verildikten sonra olaylar çıkmıştı...
***
Madenciler, kazaları önleyecek teçhizat,
ölüm tazminatlarından daha pahalı olduğu için adeta “kan parasına” öldürülüyorlardı...
Yargı da,
siyaset kurumu da havaya bakıyordu...
Cumhuriyet demokratikleştirilmediği için askerler de ölüyordu, polisler de ölüyordu, PKK’lılar da ölüyordu... Kısacası çocuklarımızı
imha edip duruyorduk... Bu gittikçe korkunçlaşan tablodan “rahatsız” olan yoktu, rahatsızlık haberlerden ve yorumlardandı...
***
Kazanın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen henüz dava açılmadığı gibi, olayla ilgili bir kişinin bile tutuklanmadığı Zonguldak Karadon madeninde grizu patlamasında hayatını kaybeden 30 madenci için dün
anma töreni düzenlenmişti... Üstelik 30 işçiden ikisinin cesetleri sekiz ay sonra madenden çıkarılmıştı.
Anma törenine madencilerin yakınları katılmadı.
Ya 10 Şubat’ta, Afşin-
Elbistan Termik Santrali B Ünitesi Çöllolar kömür havzasında meydana gelen göçükte
enkaz altında kalanlar?
Üç aydır, dokuz işçinin
toprak altından çıkarılmaması da acılı aileler dışında pek kimsede “rahatsızlık” oluşturmuyordu... Gündemin en alt sıradaki parçası bile olamıyorlardı...
***
Madencilerimizi, çocuklarımızı, kadınlarımızı,
seri katil gibi duyarsızca öldürüp, büyük bir iştahla da “ülkeyi kim yönetecek” kavgası yapmaya devam ederken... Dün, yaşarken de yaşamını devlet zulmüyle kararttığımız Âşık Mahzuni’nin dokuzuncu
ölüm yıldönümü olduğunu anımsadım...
Öfkemi onun dizeleriyle dindirmeye çalıştım...
“Mevlam bana ömür vermiş
Boşu boşuna, boşu boşuna
Bedenime bir can girmiş
Boşu boşuna, boşu boşuna
Gelmişim ben boşu boşuna”...