Bazen, hepimizle gizliden gizliye dalga çeken esprili bir hergele olduğunu düşünürüm. Bunu dün de düşündüm. Çünkü dün,
AK Parti’nin bir yıl önce yüzde 47 oy alarak seçimi kazandığı gün idi...
Biz yeryüzüyle kol kola yürüyecek ‘Yeni Bir
Türkiye’ umut ederken, bir yılsonunda
Anayasa Mahkemesi’nden
kapatma davasının görüşme tarihini bekler hale geldik...
AK Parti’yi
kapatma davası’nın karar gününün açıklanmasının 22 Temmuzda olması sadece bir tesadüf olabilir mi, bilemiyorum...
Doğrusu, birinin gizlice 22 Temmuzdan 22 Temmuza gelinen noktayla dalga geçtiği kanaati bende daha yüksek...
* * *
Nedir, ne oluyor?
Kim ne açıkladı derken, uzun yıllardır hayatımızın sıcak ve sevimli bir parçası olan tiyatro sanatçısı Suna Pekuysal’ın
kalp yetmezliği sonucu hayatını kaybettiğini öğreniverdim...
Bu arada 13 yıldır aranan savaş suçlusu Karadziç’in yakalandığı haberi de ortalığı gümbürdetti...
Müslüman ve Hırvatlara yönelik katliamların baş sorumlularından Bosnalı
Sırp lider Radovan Karadziç yakalanması, üzerinde çok uzun
analiz yapılması gereken, çok önemli bir gelişmeydi...
Karadziç,
Sırbistan’da düzenlenen operasyonla ele geçirilmişti... Bu, AB’nin Sırbistan’a müzakere için şart koştuğu bir koşuldu... Sırbistan bir yandan rotasını kesinkes AB’ye çevirirken, diğer yandan
Rusya’nın Ortodoks anlayışıyla hazırladığı ‘siyasal milliyetçilik’ anlayışından da hızla uzaklaşıyordu...
* * *
22 Temmuz’un birinci yıldönümünde
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’ı dinledim...
Bu arada gözüme etkin
İngiliz Gazetesi The
Guardian’daki ‘Türkiye yeni bir siyasi tarza doğru ilerliyor’ başlıklı yazı takıldı...
Yazı, 22 Temmuz’un birinci yılını değerlendiriyordu... Merak edip, okumaya koyuldum:
‘AKP’nin ikinci döneminde reform yerine dini ön plana çıkarması sonrası, Türkiye’de siyasi deprem yaşanabilir. Liberal, laik,
türban ve alkolle ilgili kişisel seçimlere saygı duyan siyasilerin memnuniyetsizliği daha fazla hissediliyor.
İslam’ın Türk toplumundaki yerine dair ezeli ve tutkulu
tartışma yine bir
kavşak noktasına varmak üzere.
Birkaç hafta içinde
Anayasa Mahkemesi ordunun ‘
laiklik karşıtı faaliyetler’ nedeniyle AKP’ye karşı açılmasını sağladığı davayı karara bağlayacak.
Genel kanı, AKP’nin kapatılacağı ve Başbakan Tayyip Erdoğan’a
siyaset yasağı getirileceği yönünde.’
* * *
‘Laik ve İslamcı ideologlar arasındaki mevcut
iktidar mücadelesi AKP’nin geçen Temmuz ayında ezici farkla tekrar seçilmesinden sonra patladı. İslamcı köklerden gelen AKP görevdeki ilk döneminde AB üyelik süreci korumasında siyaset,
insan hakları ve ekonomi alanında kapsamlı reformlar yapmış, herkesi heyecan sarmıştı.
Gelgelelim reform yapma noktasında yeni
yetki elde eden AKP, ikinci döneminde İslamcı popülizme ve ihtilaf yaratacak siyasetlere başvurdu.
Reform günleri gitti, yerini din aldı: Domuz çiftlikleri kapatıldı, alkollü içecek reklamlarını kısıtlama ve üniversitede türban yasağını kaldırma teşebbüsleri başladı.
AB üyeliği öncelik olmaktan çıktı ve hükümet, her
muhalif sese karşı daha baskıcı bir hal aldı.
Ne var ki tüm bu dram, siyasi entrika ve skor mücadelelerinin ardında, aslında dinamik ve hayat dolu bir Türkiye’nin oluşumu gerçekleşiyor. Son kamuoyu araştırmalarına göre halkın hem laiklik hem dine desteği paralel biçimde artarken, türban kullanımı azalıyor.
Bu ve diğer kanıtlar Türk halkında İslamcı ve laik değerlerin birbirine yaklaşması gibi hayret verici bir gelişmeye işaret. Laikleştirici bir İslam ortaya çıkıyor.
Seçmenler
ekonomik alanda Batılı, ideolojiyi geride bırakmış bir söylemi her zamankinden daha fazla istiyor.
Araştırmalara göre asıl kaygılar ekonomi, istihdam ve enflasyon alanındayken, türban yasağı pek umursanmıyor.
Türkiye gitgide daha fazla, tek kalıpçı devlet sistemiyle sorunu olan kapitalist dostu muhafazakárlar, liberal laikler ve ılımlı milliyetçilerle çeşnileniyor.
Bu açıdan bakılırsa
kriz, uyum sağlamanın
doğum sancılarını yansıtıyor. AKP ve Erdoğan’a ne olursa olsun Türkiye, geçmişin ideolojik kavgalarının küllerinden yeniden doğan Zümrüdüanka kuşu gibi, yeni bir siyasi tarza doğru ilerliyor.’
* * *
Yazıyı bitiriyorum...
Yorumdaki mutabık olup, olmadığım noktaları düşünürken Anayasa mahkemesi’nin açıklaması geliyor...
İngiliz yorumcu her karara rağmen Türkiye’nin derinden değişmekte olduğunu söylüyor...
Ama ben aynı soruyu kendi kendime tekrarlıyorum: AK parti kapatılır mı, kapatılmaz mı?
Ankara’da canhıraş pazarlıklardan söz edilse de, cevabım şu:
Eğer hukuk var ise, kapatılmaması gerekir...
Ancak esas mesele de bu değil mi?
- Türkiye’de hukuk var mı?
Ama hukuk var ise AK Parti kapatılamaz... Yoksa tersi...
Mağduriyet...