Ne
Genelkurmay Başkanı’nın
akıl ve
demokrasi dışı konuşması... Ne
Hitler tartışması... Ne
Anayasa oylaması... Ne
OYAK açıklaması... Hatta ne de parti
kapatma maddesinin düşmesi...
Hiçbiri beni sabah yollarda radyodan duyduğum bir tek cümle kadar etkilemedi...
O cümle ne mi?
***
Biliyorsunuz, birkaç zamandır aylık enflasyon oranları, her ayın üçüncü günü ama sabah saat 10’da açıklanıyor...
Dün de böyle oldu ve gördük ki kuru soğan
zam şampiyonu... Bir ay içinde yüzde 47 zamlanmış...
Biz
et fiyatları ile uğraşırken, esas başını alıp giden kuru soğan olmuş.
Belki de çok büyük kalabalıklar için
yaşamın gerçek yüzünü ve tek hakikatini yansıtan o cümleyi de, o haberler sırasında duydum.
Dar gelirli
yoksul kesimler pek kolayından et zaten alamaz iken, şimdi listeye bir de soğan eklenmiş... Et alıp da soğan alamaz isen, yemeğin tadı tuzu yok...
Soğan alırsan da tek başına yemek olmuyor.
İkisi arasında sıkışıp kalmışlar...
“Pazarda yapılan bir röportajın bu açmazda kalan yoksul kalabalıkları kendi seslerinden yansıttığı” cümlesine irkildim...
Çarşı pazarın yoksul yığınları ile siyasal
gündem arasında çok büyük bir açı vardı...
***
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre enflasyon
Nisan ayında TÜFE’de yüzde 0.60, ÜFE’de ise yüzde 2.35 arttı.
Üretici fiyatlarındaki artış, fiyatlar genel düzeyinin yukarı doğru hareket edeceğini gösteriyor... Bu, pazarlarda yaşam biraz daha zorlaşacak demektir.
Zaten...
Yıllık enflasyon TÜFE’de yüzde 10.19 olurken, ÜFE’de yüzde 10.42’ye tırmandı.
Böylelikle TÜFE’de bir ay aradan sonra, ÜFE’de ise 2008
Kasım ayından sonra çift haneli enflasyon rakamına geri dönülmüş oldu.
İşsizlik,
yoksulluk, yoksunluk, mesleksizlik, gelir dağılımı adaletsizliği yetmezmiş gibi bir de fiyatların yukarı doğru hareketlenmesi söz konusu...
Bu ne demek?
“Azıcık et mi, azıcık soğan mı” ikileminin boğazları sıkmaya başlayan çatalının iyice hoyratlaşması demek...
***
Bir de...
Bunların insan yaşamlarına kezzap döken zorluğu yetmezmiş gibi, medyanın ilk sayfalarından ne kadar göreceğini merakla beklediğim ve
Ağrı’dakilerin yaşamını daha da karartan ve beş bin evin sular altında kalmasına neden olan bir felaketten haberdar oldum.
Ağrı’da üç gündür etkisini sürdüren sağanağın 100. Yıl, Kazım
Karabekir ve Fatih mahalleleri ile
TOKİ bölgesini olumsuz etkilediğini...
Kent merkezinden geçen Murat Nehri, Taşlıçay Deresi ve Kör Çayı’nın taştığını...
Kanalizasyon şebekesinin iflas ettiğini öğrendim.
Beş bin ev sular altında kalmıştı...
Ağrı’da yaşam durmuş, her yan
göle dönmüştü...
Allah’tan can kaybı yoktu...
Et, soğan derken...
Ağrı için bunun çok önüne geçen bir
doğal afet söz konusuydu...
***
Son zamanlarda iyice avaz avaza bağırıp duruyorum:
“Çok fazla siyasallaşıp, sosyal yaşamdan iyice kopar olduk.”
“İnsan odaklı yaşam” deyip duruyoruz...
Bu nedir?
Pazarda azıcık soğan ile azıcık et arasında sıkışıp kalan...
Ağrı’da mütevazı evi suyun altında kalandır...
Lice’de istihbarata rağmen ölümünün neden önlenemediğini sorgulamaya devam edeceğimiz 29 yaşındaki gencecik teğmenimizdir, daha da
genç olan erlerimizdir...
***
Çarşıda...
Pazarda...
Ağrı’da...
Kısacası her yerde...
Yaşam acıları böylesine bastırmışken...
Ankara siyasetine endeksli yaşamak...
Bazen çok fazla bunaltıyor...
Bu kadar sosyal gerçeklerden uzak kalıp siyasallaşmak yerine, sosyal sorunları yansıtan bir aynaya çok daha fazla ihtiyaç duyuyorum.
Çünkü...
“İnsan” yok ise siyasete ve
iktidar kavgasına ne gerek var ki?