“1914’te doğdum. 1 yaşında kurbağadan korktum. 2 yaşında gurbete çıktım. Yedisinde mektebe başladım. 9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak sardım.
13’te
Oktay Rifat’ı, 16’da
Melih Cevdet’i tanıdım. 17 yaşında bara gittim.
18’de rakıya başladım.
19’dan sonra avarelik devrim başlar.
20 yaşından sonra da para kaz
anmasını ve sefalet çekmesini öğrendim.
25’te başımdan bir otomobil kazası geçti. Çok âşık oldum, hiç evlenmedim. Şimdi askerim.”
***
Eksiklerini biz tamamlayalım...
22 yaşında yayınladığı ilk şiir...
28 sayı çıkardığı Yaprak Dergisi...
“İnsanın beş duyusuna değil, kafasına hitap eden” Garip
Şiir Akımı’na yazdığı manifesto...
Şiiri sokaklara taşıması...
Garip Akımı ile Yaprak Dergisi arasında, sanat anlayışındaki değişimler...
Ve:
Ezbere bilinen mısraları...
“Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu,
Bu derde düşmeden önce.”
***
Nerede Orhan
Veli adı görsem, soluk soluğa peşinden koştururum:
“Kardeşi Adnan Veli’nin ‘yürümekten hiç bıkmazdı. Bazen Beyoğlu’ndan Sarıyer’e kadar yürüyerek, ıslık çalarak gittiği olurdu’ sözünden yola çıkarak Orhan Veli
Yürüyüşlerinin ilki 14
Kasım 1996
Perşembe günü yapılmıştı.
Yürüyüş
Taksim Atatürk Heykeli önünden başlıyor Aşiyan’da Orhan Veli’nin mezarı başında sona eriyordu...”
Tek
katılım şartı, bir şiir kitabı getirmekti...
Son daveti 2005 yılında aldım, sonra...
Sonrası, sanırım bu gelenek de akamete uğradı...
***
Bir haberden yola çıkarak, bir zaman da
Beykoz Belediyesi’nden medet umdum...
Yıllar yıllar öncesinin o haberi şöyleydi:
“Türk edebiyatının ünlü şairi Orhan Veli Kanık, doğup büyüdüğü Beykoz’da anıldı.
Beykoz Belediyesi’nce düzenlenen anma programı, Orhan Veli Kanık’ın doğup büyüdüğü İshak Ağa Yokuşu’ndaki evinin önünde başladı. Burada şairin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verildi.
Daha sonra yürüyerek şairin bazı şiirlerinde ilham kaynağı olan Yalıköy sahiline gelindi.
Yalıköy Parkı’nda katılanlara kaşarlı
simit ve çay ikram edildi. Beykoz Belediye Başkanı
Muharrem Ergil ve
Tiyatro Sanatçısı
Nejat Uygur’un yaptığı konuşmalardan sonra Kanık’ın şiirleri okundu.
Bu sırada başlayan yağmur, katılımcılara duygulu anlar yaşattı.
Törende ‘Bir Garip Adam Orhan Veli Kanık’ adlı kitap dağıtıldı.”
Sonra bu gelenek de başlamadan bitti, buhar olup uçtu...
***
Gene...
Perşembe günü, içinde “Orhan Veli” geçen bir habere balıklama daldım:
“Yüzlerce film senaryosuna
imza atmış olan senarist Safa
Önal’ın hazırladığı, ‘
İstanbul’un Orta Yeri
Sinema’ adlı belgesel filmin dünya prömiyeri, 14 Kasım Pazar günü saat 15.00’da İstanbul Modern’de gerçekleştirilecek. Türk Sineması’na en çok emeği geçen sanatçıların başında gelen Safa Önal, 2010 İstanbul Ajansı’nın katkılarıyla hazırladığı belgesel filmi ‘İstanbul’un Orta Yeri Sinema’ ile Yeşilçam’ın unutulmaz filmlerine ve İstanbul’a vefakâr bir
selam gönderiyor. Bu sayede ‘İstanbul’un orta yeri sinema’ dizelerinin sahibi Orhan Veli de anılmış olacak.”
Bu dolaylı anmaya sevinsem mi, kırılsam mı, bilemedim...
***
Orhan Veli, Dalgacı Mahmut şiirinde şöyle der:
“İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki
mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim
diker; Ben dikerim.”
***
Öylesine vefasızlaştık ki...
Orhan Veli çok uzun zamandır yok...
Ve bugün 60.
ölüm yıldönümü...
Böyle giderse, korkarım ne
denizleri diken kalacak, ne de gökyüzünü sabah boyayan...
Acaba şu mısralar bu vefasızlığa mı?
“İstanbul’da Boğaziçi’nde,
Bir fakir Orhan Veli’yim; Veli’nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde.”
***
Bir yanda “denizi göreceksin sakın şaşırma” diyen bir
yaşam kıvancı, bir yanda hiç bitmeyen ince bir sızıyla yaşayıp ölen
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şeflerinden Mehmet Veli Kanık’ın oğlu Orhan Veli haklı olarak “tarifsiz kederler” içindeymiş...
Çünkü...
Naif, narin varlığı, “ağlarsa” sesini duymayacağımızdan, gözyaşlarına “dokunamayacağımızdan” emindi...
Sanki tahmini doğru çıktı...