Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun tepkisine katılmıyorum.
Patrik haklıdır. Devlet ilgisizliğiyle, verdiği sözleri tutmayarak, 38 yıldır bir Türk kurumunu oyalayarak Patriği çarmıha germiştir.
Sayın dışişleri bakanınız kusuruma bakmasın, ancak Devletimizde çarmıha germe kültürü ve alışkanlığı vardır. Bunu da sadece Patrikhaneye karşı değil, geçmişte nice vatandaşına , hatta kurumlarına uygulamış, hala da uygulamaktadır.
*
Rum Ortodoks Patriği
Bartholomeos- bilmeyenler için söyleyeyim- arkasından milyonlarca Ortodoksu sürükleyen, dünyanın dört bir köşesindeki Ortodoksların büyük bir dikkatle izledikleri dini bir liderdir.
Müslüman bir
ülkenin kalbinde oturan bir Patrikhanenin Uluslararası konumundaki lideridir.
Bizler ise bu durumdan gurur duyacağımıza, hoşgörümüzün bir simgesi gibi niteleyeceğimize, onu Fener patriği diye küçümseriz.
Sanki bize soruluyormuş, bir karar verecek konumdaymışız gibi, Ekümenikliğini kabul etmeyelim, Bartholomeos
İstanbul da yaşayan son derece önemli bir din adamıdır. Uluslararası etkinliği büyük, istediği kişiye istediği anda ulaşabilen ve milyonların elini öpmek için kuyruğa girdiği bir liderden söz ediyoruz..
Bu ülke uzun yıllardır bir
komplo teorisiyle yaşadı. Belirli- ancak giderek küçülen bir kesim tarafından- Patrikhane,
Türkiye’yi parçalamak ve
Yunanistanın bu ülkeyi yeniden istila edebilmesi (!) için sinsi planlar kuran bir kurum olarak tanıtıldı.Ekümenikliği kabul edildiği taktirde, Hıristiyanların Türkiye’de bir
Vatikan yaratılacağı ileri sürüldü.Geçmişte bu mantıksız komplo teorisine, hem devlet hem asker, hem de bazı ulusalcı çevreler
destek verdiler.
AKP iktidarı birkaç defa söz verdi, ancak...
Bu saçmalığa ilk defa Ak Parti karşı çıktı.
Tayyip Erdoğan, iktidara geldikten sonra, Patrikhane ile ilişkilerini normalleştirdi, sık sık Patrik ile görüştü ve 1971’den beri süren Ruhban
Okulu sorununu çözeceğine dair söz verdi, çalışmalar yaptırdı.
Bartholomeos’un Türkiye ile belki de tek ve en önemli sorunu,
Ruhban Okulunun açılamamasıdır. Bu okul açılamadığından dolayı, 38 yıldır İstanbulda din adamı yetiştirilemiyor. Patrikhane giderek eriyor. Türkiye’deki 15-20 kiliseye dışardan din adamı getirmek zorunluğu doğuyor. Patrikhanenin dışarda eğitilmiş Ortodoks din adamlarının eline kalma tehlikesi beliriyor.
Benden duymuş olun; Patrikhanenin en üst meclisi sayılan Sen Sinod tehlikede.
Türk vatandaşı din adamı sayısı giderek azaldığı için bir süre sonra toplanamayacak. Açığı kapatmak için, Yunanistandan din adamı geliyor ve biz de takiyye yapıp onları Türk vatandaşlığına geçiriyoruz.
Üstelik Ruhban okulu 1971’de, özel yüksek
öğretim okulu olmamasına rağmen, sırf diğer dini yüksek okulları Üniversitelere bağlamak için kapatıldı. Diğer kapatılanlar yıllar içinde üniversitelere bağlanıp yollarına devam ettiler, ancak Ruhban okulu açılmadı.
Lozan antlaşmasına göre, bir
azınlık hakkı olmasına rağmen, imzamızı görmezden geldik. Oysa,
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı dini meslek okulu olarak açılabilirdi.
Açmadık.
Yıllardır, Yunanistan’dan karşılık bekledik. Batı Trakyada müftüleri halkın seçmesini kabul ettirmek için, Ruhban okulunu
rehine tuttuk.
Patrikhaneye yapılan bir ayıptır... Büyük bir haksızlıktır...Büyük bir zulümdür...Bu bir Berdel mantığıdır.
İşte bu duruma Erdoğan karşı çıkmıştı.
Ben de tanığım.
Ak Parti’nin
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik sadece bana değil, defalarca verdiği demeçlerde “Bana bırakın 24 saatte açayım” dedi. Patrikhaneye yapılanın büyük bir haksızlık olduğunu ısrarla tekrarladı.
Berdel mantığı ile hiçbir yere varamayız...
Peki neden açılamıyor ?
Bu ülkedeki tüm tutucu güçler direniyor.
Şimdi de aynı gerekçeleri duyuyoruz: “Atina’da bir cami yok... Batı Trakya’da müftüleri devlet atıyor... Bu durumda biz neden Patrikhaneyi memnun edelim?” diyorlar.
Oysa Patrikhane bizim kurumumuzdur. Patrik Türk vatandaşıdır. Ruhban okulu Türk vatandaşlarına eğitim verecek ve tümüyle Milli Eğitim Bakanlığının denetiminde çalışacaktır.
Batı trakyalılar, Yunan vatandaşıdırlar.
Avrupa vatandaşı olarak haklarını bizden daha iyi arayabilecek konumdadırlar.
Patrik “Atina’da cami yoksa, müftüleri Yunan devleti atıyorsa, bu benim suçum mu ? diye soruyor.
İşte burada Berdel mantığı ortaya çıkıyor. Onlar bizimkileri sıkıştırırsa, ben de onları sıkıştırırım, mantığı. Oysa sıkıştırdığımız bizim insanımız, bizim vatandaşımız ve Patrikhane bize ait. Üstünde titremek varken, itip kakıyoruz.
Bartholomeos çok saygılı ve dikkatli bir insandır.
Bugüne kadar daima, iktidarlarla iyi geçinmek istemiş, ne zaman dışarı gitse daima Türkiye’yi övmüş ve Türk vatandaşı gibi hareket etmiştir.
Birgün dahi, elindeki büyük dini gücü kullanmamıştır.
Hristiyanı anlamazsak, onlardan da bizi anlamalarını bekleyemeyiz
Eğer bugün, Haber Türk gazetesine ve
Amerikan CBS televizyonuna “Artık yetti. Kendimi çarmıha gerilmiş gibi görüyorum...Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmekten başka çaremiz kalmıyor” diyorsa,
kulak vermek gerekir.
Patrik, Ankara’ya daha doğrusu dost gibi gördüğü
Başbakana sesleniyor.
“Kurtarın beni” diyor.
Yıllardır verilen sözlerin tutulmasını istiyor.
Patriği çarmıha germek, Türkiye’ye hiçbir şey kazandırmaz. Aksine
küçük düşürür.
Tam tersini yapsa ve Ruhban okulunu açsa, bu adım Ankara’ya tahmin edemeyeceğiniz kadar, hem de
ucuz prestij sağlar. Avrupada Türkiye’yi eleştirenlerin dilleri kesilecek. Türkiye azınlıklarına sahip çıkmış, Hıristiyan vatandaşlarını anlamış olacak.
Eğer biz başka dinleri anlamak istemezsek, Avrupadan İslamı anlamasını nasıl isteriz?
Ben şaşkınım. Başbakan nasıl oluyor da, verdiği sözü tutamıyor? Tutucu çevreleri aşamıyor?
Kürt ve
Ermeni açılımlarında gösterdiği cesareti gösteremiyor ?
Barthelomeos’a artık kulak verelim. Aksi halde AHİM’e giderse de kızmayalım.