Recep
Tayyip Erdoğan, bu ülkenin tek karar vericisidir.
Politikalarını paylaşır veya paylaşmayız, ancak bu gerçeği reddemeyiz.
Başbakan’ın onayı olmadığı veya son sözünü söylemediği hiçbir konuda karar çıkmaz. İktidarın çarkları işlemez. Günlük işlerin dışında, hiçbir alanda adım atılamaz.
Başbakanlık mevkii eskiden de böylesine önemliydi, ancak Erdoğan'ın partisini ve hükümeti
yönetim şekli, eskilere oranla daha da sıkı, daha da disiplinli. Herkes onun ne söyleyeceğine bakar. Kimse ağzından çıkan söze karşı gelemez.
Bu açıdan bakıldığında, Başbakan Erdoğan'ın konumu, ABD Başkanı Obama veya
Fransız Devlet Başkanı
Sarkozy'den farklı değildir.
Böylesine etkin karar vericilerin attığı her adım, söylediği her cümle, ne yemek yediğinden, sağlığına kadar herşeyi çok önemlidir. Nasıl baktığından, yüzünün soluk olup olmadığından, yorgun durup durmadığına kadar, en ufak ayrıntı dahi gözlenir.
Bu duyarlık karşısında da ister ABD, ister Fransız Başkanlık servisleri olsun; titizlikle uyguladıkları
sistem şeffaflıktır. Şeffaf olundukça, özellikle sağlık konusunda en basit bir gelişme dahi kamuya duyurulduğu sürece, gereksiz tahmin ve dedikoduların önüne geçileceğini bilirler. Başkan'ın
soğuk algınlığından, ateşinin çıkmasına, burnunun kanamasından yıllık
kontrollerine kadar herşeyi, kamuya hemen duyurulur.
Dün
Ahmet Altan değinmişti. Bizde ise, tam aksine bir Sovyet yaklaşımı egemendir. “Aman duyulmasın”, “Aman gizlice halledelim” deriz. İşte bundan dolayı son iki gün fısıltı gazetesi
fırtına estirdi. En olmadık söylentiler kulaktan kulağa fısıldandı. Oysa başından itibaren Başbakan'ın rahatsızlığının ne olduğu,
ameliyata gireceği kamuoyuyla açıkça paylaşılmış olsa, bu gereksiz söylentiler çıkmazdı. Allahtan, Pazartesi günü açıklama yapıldı da olay pi
yasaları etkileyecek bir düzeye gelmeden anlaşıldı.
Türkiye artık değişti. Eskisi gibi "Gizliliklerden" hoşlanmıyor .
Bundan sonrası da çok önemli. Başbakan'ın sağlığı ile ilgili sık sık bilgilendirme yapılmalı. Kamuoyuna çocuk muamelesi yapılmamalı. En tehlikelisi, toplumun karanlıkta bırakılmasıdır.
Bizden de Başbakan’a, geçmişler olsun...
Medya fena atladı...
İğneyi kendimize de batıralım.
Düşünebiliyor musunuz? Başbakan Erdoğan hastaneye kaldırılıyor, ameliyat ediliyor, bu arada iki gün süreyle hiçbir yerde görünmüyor ve medyanın haberi olmuyor (!)
Affedilecek bir durum değil.
Ülkelerin liderleri, hele Erdoğan gibi,
sürpriz çıkışlarıyla ünlü olanları her dakika izlenir. Aldıkları her nefes duyulur. Attıkları her adım gözlenir.
Medya, Beyaz Saray'ın kapısından çıkan her arabayı kontrol eder. Obama'nın her adımı bilinir. Sarkozy 'nin sabah koşuları dahi uzaktan izlenir.
Özetle, gözle kontrol, her basın bildirisinden daha önemlidir.
Anlaşılan, bizim arkadaşlar bülten gazeteciliği yapmaya başlamışlar.
Basın bürosunun verdiği bilgilerle Başbakan’ı izler olmanın rahatlığına girmişler.
Merkel'in özrünü görmezden gelmeyelim...
Bizler haftalardır “
Dersim için özür” tartışmalarını yaşarken,
Almanya Türklerden özür diledi. Alman Başbakanı Merkel ve tüm Alman Meclisi saygı duruşunda bulundu. Türk kamuoyuna bu olayı yeterince yansıtamadık.
Aslında sadece Türklerden değil, Neo Nazi grupların öldürdüğü herkesten özür dilenen bir
tören idi. Ne olursa olsun, hem
Almanya'nın duyarlığını göstermesi açısından hem de resmi özrün nasıl yapılacağına bir örnek olması açısından son derece önemliydi.
Tören ayak üstü değildi. Gereken ortam yaratılmıştı. Anlam yüklü bir toplantıydı.
Nedense sürekli şekilde olumsuzluklara bakıyoruz. Merkel'in bu yaklaşımı ise alkış almalıydı. Ne televizyonlar ne de gazeteler ilgilendi. Alman Başbakanı, Türkiye'nin
AB ilişkileri hakkında konuşsa, " Kin kustu " gibi
manşetler atılırdı. Oysa, çok anlamlı bir jestti...
Darbe
mağduru askerler unutulmamalı...
Bedelli askerliğin, vicdani reddin ve profesyonel askerliğin çokça konuşulduğu şu dönemde, askerlikten ve
darbelerden mağdur bir başka grubu tamamen unutmuş durumdayız. 12
Mart 1971 muhtırası ve 12
Eylül 1980 askeri darbesi mağdurları.
Darbe dönemlerinde ordudan atılan yüzlerce insanın, tüm özlük hakları ellerinden alınmıştı. Hatırlayacaksınız geçtiğimiz Mart ayında,
AK Parti Hükümeti yeni bir yasa ile Yüksek Askeri
Şura kararları ile ordudan atılanların özlük haklarının geri verildiği bir yasa hazırlamıştı. Ancak bu yasa sadece
YAŞ kararları ile ordudan atılanları kapsıyor, geri kalanı yani darbe dönemlerinde ordudan atılanları hiç görmüyordu.
Milli Savunma Bakanlığı darbe mağduru askerlere adres olarak Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ni gösteriyor. Ancak tahmin edebileceğiniz gibi burada işler uzadıkça uzuyor. Aslında şu anda yapılması gereken, son derece basit bir iş,
bedelli askerlik
kanun teklifine bir madde ekleyerek darbe mağduru askerlerinde haklarına kavuşmasını sağlamaktır. Yıllarca süren bu mağdurluk durumuna bir son verilmesi gerekir. Bu insanların çoğu da 60’lı yaşları geçmiş birçoğu aramızdan göçmüş insanlar. AK Parti Hükümeti’nin, sadece YAŞ kararı ile askerlikle ilişiğini kesilenleri yani “
İrtica” nedeniyle askerlikten atılanlara değil, tüm mağdurlara bu hakkı vermesi gerekir. Aksi kamuoyunda “Benim mağdurum, senin mağdurun” fikrini pekiştirecektir.