Türkiye, 12
Eylül'de
referanduma gitmeye hazırlanırken, reform paketinde yapısıyla ilgili değişikliğin bulunduğu
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek
Kurulu (
HSYK), yine krize sahne oldu.
HSYK'da Kurulun yargı kökenli üyeleri,
Ergenekon,
Balyoz ve
Faili Meçhul Cinayetler davalarına
bakan mahkemelerden 20 hakim ve savcının görev yerlerini değiştirip bu mahkemelere 22 kişilik yeni hakim ve savcı atamak istedi.
Oyunu farkeden
Adalet Bakanlığı,
kararname taslağını geri aldığını açıkladı.
Bunun üzerine HSYK’dan yükselen ses çok manidar: ‘Bakanlığın böyle bir yetkisi yok’.
İdari anlamda yapılan işlemden seçilmişleri sorumlu tutacaksın ama yetkiyi atanmış
devlet memuru verecek.
Krizin merkezinde ise Ergenekon davaları ile ilgili işlem yürüten hakim ve
Cumhuriyet savcılarının,
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından görevden alınmak istenmesi var.
Dahası ise HSYK Başkan vekili
Kadir Özbek,
korsan kararname ile ilgili olarak görüşlerini dile getiren eski
hukukçulardan rahatsız olduğunu söyleyebiliyor.
Özbek; “Birtakım eski hukukçu arkadaşlarımız geçmişteki sıfatlarını da kullanarak sanki kurula karşı, yargıya karşı
tetikçi gibi kullanılmaktadır.” Diyor.
İlginç olan ise devam eden, Ergenekon, Balyoz davalarının savcı ve hâkimlerinin yeriyle oynayarak ne yapılmak istendiğine dair bir açıklama yapmıyor. Ne denir ki!
Yani HSYK çalışıyor mu desek.
Doğrudur. Hem de nasıl çalışıyor.
Star Gazetesi’nin (18.08.2010) haberine göre; HSYK üyeleri,
adliye adliye dolaşıp hakim ve savcılara referandumda 'hayır' demeleri için
baskı yapıyor. Haberin detayında, ‘
12 Eylül'de oylanacak
Anayasa Değişiklik Paketi'yle ilgili Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) 'hayır' kampanyası yürüttüğü ve Adliyeleri dolaşan Kurul üyelerinin hâkim ve savcıları toplayarak referandumda hayır oyu kullanmaları yönünde baskı yaptıkları kaydediliyor. Habere göre, En son toplantının ise
Ankara Bölge İdare Mahkemesi'nde yapıldığı ve HSYK üyesi Ali
Suat Ertosun'un bu toplantılarda “Hükümetle aramızda savaş var” diye hakim ve savcılara baskı yaptığı iddia ediliyor.
Haberin can alıcı noktası ise; Kürsü hakim ve savcılarını Hükümete karşı kendi yanlarına çekebilmek için bir yıldır adliye adliye gezen HSYK üyelerinin, referandum süreciyle birlikte hakim ve savcılara 'hayır' baskısı yaptığı öğrenildi.
Ayrıca haberde; HSYK üyelerinin bir yandan da referandumdan '
evet' çıkması halinde HSYK üyeliğine
aday belirleyip hakim ve savcılara bu isimlerin seçilmesi yönünde telkinler yaptıkları ifade ediliyor.
Bir zamanlar sırça köşklerinden yönettikleri medya sayesinde; korku imparatorluğunun devamı için olsa gerek, ‘moral değerlerin verildiği eğitim yuvalarını birilerinin arka bahçesi’ olarak gösterenlerin, devletin bütün kurumlarını ‘saadet zinciri’ mantığıyla nasıl arka bahçeye dönüştürdükleri çıkıyor ortaya.
Kurt’un kuzuya göz dikmesi gibi,
Anadolu insanının aşına, işine, aşına ve canına (Heron görüntülerine hala bir açıklama yok) göz koymuş zihniyet; her
mevsim bir bahaneyle bir milleti prangada tutmasını sağlamışlar.
Şimdi ‘bürokratik oligarşi’den oluşan T.C’nin ‘burjivazi’ sınıfı,
tahkim edilmiş alanlarda yasama ve yürütmenin yetkilerini
gasp ediyor.
Gasp ettikleri gibi, bu düzenin devamı için de; HSYK üyeliğine aday belirleyip hakim ve savcılara baskı ve
fişleme yaptıkları öne çıkıyor.
Ve bir HSYK üyesi hükümetle aramızda savaş var diyebiliyor.
Devletin memuru, halkın oylarıyla seçilmiş hükümete kafa tutuyor. Ve açıktan açığa savaş var diyor. Canım memleketim. Oh! Ne âla.
‘Bürokratik burjivazi’ nin son kalesi gibi çalışan HSYK’nın yapısı 12 Eylül referandumunda değişecek.
Aynı zamanda Başbakan’ın deyimiyle; ‘CHP’nin önüne çadır kurduğu’ Anayasa Mahkemesi’nin yapısı da değişecek. Ve
adalet yerini bulacak.
12 Eylül’de Türkiye, referandumla yeniden Adalet ile tanışacak. Bütün korkuların arkasında bu mu var yoksa?