Adının baş harfi ‘Barış’ olan bir partinin temsilci ve üyelerinin, asayişi sağlamakla görevli devletin güvenlik güçlerine karşı ellerinde taş,
sopa ve
yumruk ile çıkmaları kamuoyu tarafından büyük tepki toplayınca taktik değişti.
BDP’liler geliştirdikleri ve kamuoyuna ilan ettikleri siyasi strateji gereği "sivil itaatsizlik" adı altında başlattıkları yürüyüş ve oturma eylemlerine değişik illerde devam ettiriyorlar.
BDP’nin ‘sivil itaatsizlik’ kararıyla, güvenlik güçlerine karşı elinde ‘taş ve tokat’ görüntülerinin yerine; hem
ülkeye hem de millete karşı bir sorumluluk ortaya koyduğunu kabul etmek gerekir.
En azından BDP’lilerin polise karşı ‘taş ve tokat’ yerine bu yolu tercih etmeleri mantıklı ve kabul edilebilir bir davranış.
Çünkü BDP bu kararıyla, hem temsil ettiği kitlelere hem de yetmiş milyonluk ülke halkına şiddete karşı duracaklarını ilan etmiş oluyor.
Gelen haberlere göre BDP
Bursa İl Başkanlığı tarafından '
Sivil İtaatsizlik' kapsamında düzenlenen yürüyüş ve oturma eyleminde olaylar yaşanmış.
Bu arada BDP’liler meşru hak arama arayışlarına zemin oluşturacak ‘sivil itaatsizlik’ hareketinin, vatandaşların gıpta damarını tahrik edecek şekle dönüşmemesine dikkat etmeleri gerekiyor.
Ayrıca her iki tarafı provoke edecek grupların devreye girmesini önlemek güvenlik güçlerinin görevi olduğu kadar, BDP’lilerin de görevi. Çünkü hem tahrik etmeyecekler hem de tahrik olmayacaklar. Asıl mesele bu.
Bu anlamda
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in polis panzeri üzerine çıkarak gösterdiği tavır ise alkışa değer.
Çünkü, bu durum Kürt ve Türk gençlerinin binlercesinin hayatını kaybettiği şiddetin kimseye getirisi ve faydasının olmadığını birilerinin anlamış olduğunu gösteriyor.
Temennim o ki, Baydemir’in panzer üstüne çıkması şiddete ‘panzehir’ olur.
Ayrıca Baydemir’in şiddete karşı, polis panzeri üzerine çıkması, ‘kürt sorunu’ meselesinde yeni kapıların açılması adına umut
vaat ediyor.
Ancak, unutmamak gerekir ki geçtiğimiz günlerde Baydemir’in şiddet konusunda; “Silahlı mücadele miadını doldurmuştur” sözleri birilerini ciddi ciddi ‘rahatsız’ etmişti.
İmralı sakini Baydemir’i kastederek; ‘Neyin karşılığında silahlar bırakılsın diyorsunuz?’ sorusunun yanında; üstüne üstlük, ülkede estirdiği terör sayesinde binlerce gencin kanına girmiş ve çocuk katili olarak bilinen birisinin kalkıp; “Diyarbakır’da TOKİ inşaat çukurunda iki çocuk boğulmuş, bu ölümleri engellemek için ne yapıldı, o çukur kapatılsa bu ölümler olmayacak.” İfadeleri meleklere ‘rahmet’ okutturacak cinsten. Geçelim.
Diğer açıdan BDP’nin ‘sivil itaatsizlik’ kararı
seçim kampanyası olarak da kabul edilebilir.
Bu hiç olmazsa, ‘kürt sorunu’nun çözümüne yönelik Ak Parti’nin, başlattığı ‘Demokratik açılım’ konusunda yeniden inisiyatif ortaya koymasına sebep olabilir.
Ancak ‘sivil itaatsizlik’ kampanyasını arkasında, ada sakininin cezasının ev hapsine dönüştürülmesi hesabı varsa birilerinin bir daha düşünmesi gerekiyor.
Hem bu bu tavır, ‘Doğu ve Güney
doğu’nun makus talihinin bir kere daha ‘çocuk katili’nin rahatına
kurban edilmesini ortaya koyar.
Dilerim Kürt aydın ve yazar Ümit
Fırat haklı çıkmaz. Çünkü BDP’li
vekiller kendi iradeleriyle
siyaset yapmıyorlar.
Fırat’a göre BDP’liler, “bir önceki partileri DTP kapatıldığında vekillikten istifa etme kararı aldılar ama gerçekleştiremediler. Çünkü aldıkları emir üzerine sine-i milletten vazgeçtiler. Şimdi ise bir genel seçim öncesi bölge halkına verdikleri hiçbir sözü yerine getiremediklerinden ada sakininin onayıyla yeniden vekil olmak ve gözüne girme gayretindeler.
Bu da BDP’lilerin bir kez daha düşünmesini ve siyaseti ada sakini adına değil de, haklarını savunduklarını iddia ettikleri ‘kürt halkı’ adına yaptıklarını
hesap ederek; ‘kürt sorunu’nun çüzümü adına samimiyet sorgulanmasına düşmeden, siyaset yoluyla hak aramaktan vazgeçmezler.
Problemlerin çözümü için siyasette ısrarcılık, hem BDP’liler hem bölge halkı hem de Türkiye için büyük fırsatlara gebe.
Hem panzerin hem de tankın üzerine çıkmak ve karşısında durmak ise, şiddete karşı panzehirin diğer adı. Direne bilene!!