Şiddet, acı,
öfke ve kinden başka bir işe yaramıyor. İnsani duyguları da, hayalleri de kirletiyor. Ve bir kazananı da yok bu kirli sürecin...
Yaklaşık 20 yıl önce 1993 baharında Abdullah
Öcalan'ın
basın toplantısı için Beyrut'a, oradan da Bekaa Vadisi'ne gitmiştim. Bir yandan şimdi
Irak Cumhurbaşkanı olan Celal Talabani'yi ve bugünlerde dönmesi beklenen Kemal Burkay'ı görecek, öte yandan da Hasan
Cemal,
Cengiz Çandar gibi mesleğin duayenleriyle tarihi bir toplantıya tanıklık edecektim.
O günlerin güçlü lideri Turgut
Özal'ın varlığı ve çözüm iradesi, bu basın toplantısından yeni bir "toplumsal barış" çıkacağı umudu veriyordu.
Heyecan ve ilgiyle izledim o birkaç saatlik basın toplantısını. Sonra da 45 dakika, tek başına Öcalan'la bir araya gelip
röportaj yaptım.
Ardından
Kürt siyasetçilerden sıcak mesajlarla Beyrut'taki
otele döndüm ve ilk bilgileri o zaman çalıştığım
Kanal 6 Haber Merkezi'ne telefonla ilettim.
Ertesi gün, yani 17
Nisan 1993 günü dönüşe hazırlanırken hepimizi sarsan kötü haber geldi; "Cumhurbaşkanı Özal
vefat etti."
Barış süreci, yeni
demokrasi programı hayalleri kurarken, Özal'ın ölümü her şeyi altüst etmişti.
Sanıyorum herkesin aklına gelen soru şuydu: "Şimdi
Kürt meselesi ne olacak?"
Beyrut'taki otel odasında bu sorunun cevabını bulmak için ilk aradığım yer Bekaa Vadisi oldu ve Öcalan'a şu soruyu yönelttim:
"Özal öldü, Kürt meselesi ne olacak?"
Öcalan, daha sonra da benzer açıklamalar yaptı ama şu satırları çok çarpıcıydı:
"Bu iş bitti. Bundan sonra bizi çok daha zor ve kanlı bir çatışma süreci bekliyor. Tek muhatap ordu olacak. Onlar bize saldıracak biz de onlara. Bu savaşı biz kazanamayız ama onlar da kazanamayacak. Yazık oldu."
Gerçekten de bir ay geçmeden 33 askerin
Diyarbakır -
Bingöl karayolunda şehit edilmesiyle faili meçhullerin, köy boşaltmaların yaşandığı karanlık ve kanlı bir dönem başlayacaktı. Ama kazananı olmadı o kanlı dönemin...
18 yıl sonra yine benzer bir saldırıyla karşı karşıyayız. Şimdi zemin eskisinden çok daha demokratik.
Bu gerçeğe, son açıklamasında Öcalan da dikkat çekti ve "Demokratik
Anayasa" yapma çabasına vurgu yaptı. Şimdi merak edilen şu: Öcalan bu olaya ne diyecek?
Saldırıyı, Türkiye'nin demokrasi yolculuğunu sabote etmek ve kendisine
darbe olarak mı niteleyecek, yoksa başka bir yol mu bulacak?
Vereceği
cevap sürecin seyrini değiştirebilir.