Belgeler üzerine fazla söze gerek yok. Ama
tanıkların kim olduğu ve ne söylediği
davanın seyrini de
Türkiye'nin temizlenme hızını da derinden etkileyebilecek önemde.
Bu nedenle
Ergenekon tanıklarını yakından izlemekte yarar var.
Bir süre önce Hanefi
Avcı' dan söz etmiştim.
Şimdi de sırada son 40 yıla damgasını vuran istihbaratçı bir isim var:
Mehmet Eymür ...
Eski MİT Kontr
terör Daire Başkanı Eymür'ü, 1988'de ilk MİT Raporu'nun ortaya çıkmasıyla tanıdım. Türkiye'yi sarsan o raporun altında Eymür'ün imzası vardı.
Çok eleştirilse de "Türkiye'nin kirli tarihi" ne ayna tutan önemli bir dokümandı.
İçinde, 12
Eylül darbesinin önde gelenlerinden emniyete, iş dünyasından mafyaya, birçok kesimin "kirli birlikteliği"ne ilişkin bilgiler vardı.
Ben de o günlerde
Nokta dergisi adına bu kirli ilişkilerin izini süren gazetecilerden biriydim.
Birinci rapordan yaklaşık 7 yıl sonra ikinci MİT Raporu patladı.
O da 90'lı yıllara damgasını vuran ve
Susurluk Kazası'yla deşifre olan kirli ilişkileri açıklıyordu.
Ve ilk kez Abdullah Çatlı'nın Türkiye'de Mehmet Özbay sahte kimliğiyle yaşadığı o raporla açıklandı. Gerçi o tarihlerde Türkiye'de olduğunu bilenlerden biri de bendim ama kamuoyu bu gerçeği o raporla öğrendi.
Bu bilgiler o dönemde Türkiye'nin demokratikleşmesini isteyenler için çok önemliydi.
Aslında bu önemli bilgileri kamuoyuyla paylaşan Mehmet Eymür için de çok şey söylendi.
Deşifre ettiği güçlere göre, Eymür de görevi gereği "karanlık ilişkilere" sahipti. En ilginci de hala sırrı çözülemeyen
Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ı en iyi tanıyan ve "kullanan"ın o olmasıydı.
İşte Türkiye'nin "kirli tarihi" nin en önemli tanığı Mehmet Eymür satır başlarıyla böyle bir geçmişe sahip...
Peki, Mehmet Eymür içinden geçtiğimiz sürecin en "kirli örgütü" Ergenekon için ne düşünüyor?
Verdiği 8 sayfalık ifade Ergenekon açısından çok çarpıcı olmayabilir ama söyledikleri Türkiye'nin yakın tarihi açısından çok şey ifade ediyor.
Alın MİT ajanı
Tarık Ümit'in öldürülmesiyle ilgili söylediklerini...
"MİT haber elemanı Tarık Ümit kaçırıldı. İstanbul'da Jandarma İstihbarat'ta çalışan Astsubay Ahmet Altuntaş bu soruşturmayla ilgili epey yol almıştı. Hatta
polis memuru Ziya Bandırmalıoğlu ve Ayhan Akça hakkında elde etmiş olduğu bilgiler ışığında ifadelerini almak istemiş, ancak olay İbrahim
Şahin'e intikal edince soruşturmayı yürüten
astsubay Ahmet Altuntaş Diyarbakır'a
tayin edilmişti. Şahin bu araştırmadan çok tedirgindi. Altuntaş, Diyarbakır'dan sonra
Giresun ilinde
bölge komutanı olan
Veli Küçük'ün emrine atandı." Düşünsenize bir MİT elemanının öldürülmesini soruşturan astsubay, soruşturmanın hedefindeki insanın emrine veriliyor.
Türkiye bu süreçten geçerek Ergenekon'a geldi. O gelişin ilk adımını da Eymür şöyle anlatıyor:
"Bu Ulusalcılık ve Öztürkler hareketi sırasında ben ABD'deydim. Sedat Peker'in içinde olduğu bu harekette eski
Kara Kuvvetleri komutanı Muhittin Fisunoğlu ve Veli Paşa'nın böyle bir oluşumda yer almasını hoş karşılamadım."
Bugünlerde Ergenekon
terör örgütü dava dosyası siyasiler arasında çok tartışılıyor.
Özellikle
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın iddianameyi "BBG tutanağı" olarak nitelemesi herkesi şaşırttı.
İşin ciddiyetini anlatmak açısından Eymür'ün şu tespiti dikkate değer:
"Veli Paşa'nın
Azerbaycan ve Irak'ta bazı yapılanmalara gittiğini,
Dışişleri Bakanlığı ve MİT'in bundan rahatsız olarak dış ilişkilerimizi bozduğu gerekçesiyle kendisini ikaz ettiğini Veli Paşa'dan duydum."
İşte Dışişleri'ni ve MİT'i rahatsız eden bu girişimi yapan kişi, bugün Ergenekon'un önemli sanıklarından biri...
Bu nedenle Ergenekon iddianamesini iyi anlamak için Türkiye'nin kirli tarihine sorumlulukla bakmak lazım.