Dersim katliamına ilişkin
Başbakan Erdoğan'ın tarihi çıkışı, sadece CHP'yi değil, eski
Türkiye'nin siyasi parti ve kadrolarını da derinden sarstı. Hatta üniversitelerini de...
Kendi tarihiyle yüzleşmekten korkan
siyasi partiler, üniversiteler artık sınırları çizilmiş politikalarla toplumu avutamayacak.
Türkiye neredeyse bir yüzyılını bu nedenle heba etti.
Şimdi CHP'liler siyasetin o karanlık ve acı geçmişi tartışmasını istemiyor. Yine gizlemekten, üstünü örtmekten yana utangaç ve tutarsız bir tavır sergiliyorlar. Bunu gerçek CHP'lilerin söylüyor olması belki anlaşılabilir ama kendilerine sol veya sosyal demokrat diyenlerin söylemesi gerçekten şaşırtıcı ve utanç verici.
Üstelik bu yüzleşmeyi "kin ve nefret tohumu atmak" olarak yorumluyorlar. Binlerce günahsız insanın ölümünü böyle açıklamayı insanın aklı almıyor. Körleşme ve vicdan yitimi gibi bir durum var ortada.
Dün
İzmirli bir işadamıyla konuşuyordum. Dersimli evlatlık kızlardan söz etti. 50'li yılların başında evlerinde evlatlık bir kız olduğunu söyleyip şöyle diyordu: "O kız ne oldu bilmiyorum ama İzmir'de çok sayıda zengin evinde böyle kızlar vardı. O günlerde ne anlama geldiğini bilmiyordum ama şimdi düşününce vicdanım sızlıyor. Annesi
babası öldürülen
küçük çocuklar evlatlık veriliyor. Geçmişimizde çok acı var. Biz de öyle bir hale getirildik ki gerçeği gösterseler bile inanmak istemiyoruz."
Başbakan Erdoğan'ın çıkışıyla gerçeğin sadece bir bölümünü gördük. Asıl büyük kısmı geride... Tek parti döneminde bu toplumun birçok kesimi derin acılar yaşadı. O zulümleri meşrulaştırmak için de inanılmaz baskılar sürdü. Bu nedenle kimse özgür olmadığı için "kendisi" değildi
Dindarı, Kürdü, Alevisi, solcusu azınlıkları hep kendilerini "saklayarak" yaşama tutundular. Çünkü insanlar ya "yok" ediliyor ya da
akıl almaz bir baskıya maruz kalıyordu. O baskının bir aracı da
İstiklal Mahkemeleri'ydi. Artık o mahkemeler de Türkiye'nin gündeminde.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç şöyle diyor:
"Dersim'de hukuk yok. İstiklal Mahkemeleri'nde yaşanan olayları hepimiz biliyoruz. Üç Ali'nin önce 'idamın infazına bilahare şahitlerin celbine' diye karar verdiğini biliyorum. Sorgusuz sualsiz çocuk yaşta olanların büyük acılar içinde idam edildiğini biliyorum. Ve istiklal Mahkemeleri'nin zabıtları
meclis başkanlığı yaptığım için biliyorum henüz değişmemiştir, açıklanmamaktadır. Bunun açıklanmasına meclis başkanlığı karar verecek. Bir de onlar açıklanırsa, kaç tane Dersim faciasının yaşandığını hep beraber göreceğiz."
İstiklal Mahkemeleri tam anlamıyla bir zulüm makinesiydi. 1920-29 arasında binlerce masum ve mazlum insan idam edildi.
Seyit Rıza'ya yaptıkları gibi baba ve oğlu idam almışsa, önce oğul idam edilerek babaya izlettiriliyordu.
Sadece İstiklâl Mahkemesi hâkimlerinden Kara Ali, 3 Mart1931'de Son Posta gazetesine verdiği röportajda,
İstiklal Mahkemesi'nin kararıyla kendisinin astığı insan sayısının 5.216 olduğunu söylüyor.
Şapka kanununa karşı çıkanlardan ittihatçılara, komünist örgütlerden saltanatı geri getirmek isteyenlere kadar binlerce insan bu mahkemelerden geçti. Hatta o kadar ileri gidildi ki İzmir
Suikastı gerekçe gösterilerek Kazım
Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele gibi
Kurtuluş Savaşı'nın önemli isimleri suikast sanıklarıyla birlikte yargılandı. İsmet Paşa yargılanmaktan zor kurtuldu.
İskilipli Atıf Hoca ise
şapka inkılabından 1.5 yıl önce yazdığı bir kitap yüzünden idam edildi.
Solcu
Zekeriya Sertel de ünlü yazarımız Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaç da İstiklal Mahkemeleri kurbanıydı.
Dersim
Milletvekili Hasan
Hayri'nin başına gelen ise inanılmazdı.
Lozan Anlaşması müzakereleri sırasında
Kürt giysisiyle
Meclis'e bizzat Atatürk'ün isteğiyle çağrılan ve Türkiye'nin tezini destekleyen Hasan Hayri, 1925'te Şeyh Said isyanına katıldığı ve "Kürt kıyafetiyle meclise geldiği" gerekçesiyle idam edildi.
İstiklal Mahkemeleri cumhuriyet tarihinin en karanlık ve vahşi yüzü... O karanlık yüzle yüzleşmemiz gerekiyor.